Doç. Dr. Ali Yaman[1]
Bilindiği üzere Ehl-i Beyt genel olarak İslam dünyasında, özelde ise Alevi-Bektaşi topluluklar arasında büyük saygı görmektedir. Hacı Bektaş Veli’nin Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât’ı Ayniyyesi’nde ifade edildiği üzere Peygamberin “…Ben size kıymetli iki emanet bırakıyorum; biri Allah’ın kelâmı ve diğeri ise Ehl-i Beytim. Kurtuluşa ermek istiyorsanız, Allah’ın kelâmına ve peygamberlerin sultanının –Allah’ın selamı üzerine olsun- evladına tutunun…” (Güzel, 2011: 502-503) buyurduğu ifade edilmektedir. Pir Sultan Abdal, Şah Hatayi, Kul Himmet vd. Alevi ozanlarının deyişleri Ehl-i beyte muhabbeti yansıtan coşkulu ifadelerle doludur. Örneğin Pir Sultan bir deyişinde şöyle seslenmektedir (Aslanoğlu, 1997: 139)
…
Evvelin evveli Muhammed Ali
Zâhir bâtın kerem Şah-ı Merdan’ın
Tenimiz Muhammed canımız Ali
Cümle şad ü hurrem Şah- Merdan’ın
…
Maveraünnehir yani bugün literatürde yaygın olarak Orta Asya olarak kullanılan ve Kazak, Kırgız, Özbek Türk toplulukların yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde de durum farklı değildir. İslam dünyasının çeşitli bölgelerinde olduğu gibi hatta daha da fazla Orta Asya’da, Hz. Muhammed’in soyunun devam ettiği, kızı Hz. Fatıma (Öl. 632), amcasının oğlu ve damadı Hz. Ali (Öl. 661) ve soyları hakkında pek çok izin bulunduğu görülmektedir. Şii topluluklar Orta Asya ve Kafkaslarda esas olarak Azerbaycan ve Tacikistan’da bulunmakla birlikte, diğer ülkelerde de gruplar halinde bulunmakta veya Şii inanç ve geleneklerinin etkilediği bölge ve topluluklar bulunmaktadır. Bugünün Orta Asya Türk bölgelerinde Sünni İslam yaygın olmakla birlikte, Ehl-i Beyt muhabbetin yaygınlığı fark edilebilir. Bu makalede buna ilişkin sadece giriş niteliğinde bazı bilgiler verilmeye çalışılacaktır.
Bölgedeki dört yıllık araştırmalarım sırasında aynı Türkiye’de olduğu gibi Ehli beyt’in isimlerinin yaygın olarak kullanıldığını görme olanağı buldum. Mesela Anadolu ve Balkanlar’da olduğu gibi, Muaviye, Yezit, Mervan gibi isimlere ise hiç rastlamadım. Onların tarihsel arkaplandan kaynaklanan, gerek Sünni gerekse Alevi-Bektaşi topluluklar arasında pek de sevilmedikleri aşikardır. Muhammed, Madali (Muhammed Ali), Ali, Alibek, Begali, Hasan, Hüseyin, İmamali, Şahmerdan, Fatıma, Bibi Fatıma gibi isimlere sıkça rastlamak mümkündür. Bütün İslam coğrafyasında bu isimler oldukça yaygındır. Ayrıca Hz. Ali ile ilgili, onun atı Düldül ile ilgili, onun sevenlerinden Kamber[2] ile ilgili pek çok ziyaretgah bulunmaktadır ki, bunların en tanınmışı Fergana Vadisi’nde bulunan Şahmerdan adlı ziyaretgahtır. Bilindiği üzere Alevi-Bektaşi edebiyatında da Kamber’i zikreden deyişlere rastlamak mümkündür. Rus araştırmacı Basilov’da Kamber adı etrafındaki kültlerin İslamiyet sonrasında Orta Asya’da yayıldığını ve hatta Fergana’da ona atfen bir ziyaretgah olduğunu da ifade etmektedir. (Basilov, 1970: 55)
Bölgedeki ziyaret kültürü yüzyıllar içerisinde pek çok kültürel unsur tarafından yoğrulmuş olma niteliği göstermektedir. Eski gelenekler ve ziyaretgahlar, İslamiyetin VIII. yüzyılda bölgede sağladığı siyasal üstünlüğün de etkisiyle İslamlaşabilirken, yeni ziyaretgah ve kahramanlar da ortaya çıkarak bir kült ve manevi saygı odağı haline gelebilmişlerdir. Eski menkıbe, efsane veya tarihsel kişilikler yeni dinsel kurum ve kavramların süzgecinden de geçerek, halk zihninde yaşamayı sürdürmüşler, yeni dinin temel şahsiyetleri halk zihnine işlenmeğe başlamışlardır. Bu bağlamda en önemli unsur yeni dinin Peygamberi Hz. Muhammed olmuştur. Hz. Muhammed’in yaşadığı tarihsel olaylar İslamlaşan halkın belleğinde bambaşka bir nitelik kazanmıştır. Onun yaşamı ve mucizelerini anlatan pek çok kitap ve menkıbe halk arasında dolaşmaktadır.[3] Orta Asya’da din konusunda Sovyet araştırmacıların genel eğilimi biraz abartılı olarak, dinsel pek çok unsuru İslam öncesi ve dışı kökenli değerlendirme yönünde olmuştur. Hiç şüphesiz inanç ve kültürler arası bir etkileşim ve süreklilik söz konusudur ancak bu noktada çok titiz ve ideolojik bir bakıştan uzak analizlere ihtiyaç vardır.
Hz. Muhammed’in (S.A.V) yanısıra onun ailesi yani Ehli beyt de halk arasında çeşitli şekillerde büyük saygı görmekteydi. Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin en çok bilinenlerdir. Hz. Ali tarihsel kişiliğinden ilham alınarak büyük bir kahraman olarak kutsanıyor ve Şah-ı Merdan (mertlerin şahı) olarak biliniyordu. Onun atı Düldül, kılıcı Zülfikar onunla ilgili efsanelerin içerisinde önemli roller üstleniyordu. Halk arasında efsaneleri dilden dile dolaşıyordu. Karakalpak bölgesinden araştırmacı Eleov da Hz. Ali’nin kılıcı, Düldül Atı hakkında Harezm’de ve Aral bölgesinde söylenen efsanelerin yaygınlığına dikkat çekmiştir. Halk arasındaki efsaneye göre Hz. Ali Ceyhun Irmağına geldiği zaman atı Düldül ile atlayıp geçecek güce sahipmiş. Halk arasında bilinen bu tür menkıbelerden kaynaklanan Hazreti Ali’nin “Düldülün atladığı” yer Harezmliler ile Karakalpaklar arasında bugüne kadar kerametli yer olarak kutsanmakta ve ziyaret edilmektedir. (Eleov, 1993: 8) Aynı zamanda Orta Asya’da Hz. Ali İslam tarihinde zamanla destansı nitelik de kazanan, pek çok halk hikayelerine de konu olan[4] kahramanlık yönü nedeniyle askerlerin de piri olarak kabul edilmekteydi. Ayrıca Ahmet Yesevi’nin hikmetlerinde Hz. Ali diğer üç halifeye nazaran çok daha fazla anılmakla birlikte, aynı şekilde hikmet geleneğini sürdüren önemli temsilcilerden Süleyman Bakırğani de Hz. Ali’yi “arslan” sıfatıyla anmaktadır. (Süleyman Bakırğani: 1999: 22 vd.) Bilindiği üzere aynı şekilde Alevi-Bektaşi geleneğinde “haydar, şir” gibi Hz. Ali’yi simgeleyen sözcükler de arslan sözcüğü anlamında kullanılmaktadır.
Yine örneğin XVI. yy.’da Buhara şehrinde İsmaililerde yaygın ve Ali kültü ile bağlantılı pek çok erkek isimine raslanmaktadır. Mesela Gulam-Ali, Mest-Ali, Dost-Ali, Bende-Ali, Abdul-Ali. X. yüzyıla kadar Orta Asya’da İsmaililik ve diğer Şii eğilimli akımların yaygınlığıyla Hz. Ali kültünün büyük önem taşıdığı, daha sonra bölgenin Sünni kültürün hakimiyetine girmesiyle Ali kültü ile bağlantılı pek çok unsurun zamanla azaldığı ama farklı şekillerde yaşamayı sürdürdüğü de Sovyet dönemi yazarlarından Suhareva tarafından ifade edilmektedir. Ayrıca Ortaçağın en büyük bilginlerinden İbni Sina’nın babasının da İsmaili olduğu belirtilmektedir. (Suhareva, 1960: 25)
Bölgedeki dönüşüme rağmen Hz. Ali ailesi ve soyu ile ilgili kültler yaşamayı günümüze kadar sürdürmüştür. Örneğin bugün Anadolu ve Balkanlar’daki Alevi-Bektaşiler arasında da yaygın olan “La feta illa Ali, la seyf illa Zülfikar” (Ali’den başka yiğit yok, zülfikardan başka kılıç) şeklindeki deyim de Orta Asya’da yaygın olup, başlıklara ve kılıçlara yazılmaktaydı. Böylece Hz. Ali’yle ilgili bu kutsal deyim ile manevi bir güç sağlanmış olduğuna inanılıyordu. Yine Cömerd-i Kasap olarak Anadolu’da da bilinen efsanevi bir kahramana ilişkin halk arasındaki efsanelerde Hızır Aleyhisselam ve Hz. Ali’ye de yer verildiği görülmektedir. (Snesarev, 1969: 300)
Orta Asya’da Hz. Ali ve soyu ile bağlantılı olduğuna inanılan pek çok evliya ziyaretgahı da bulunmaktadır. Bunların menkıbevi yaşamlarına bakıldığında Hz. Ali’ye dayandırıldıkları görülmektedir. Bunlardan en tanınmışları Güney Kazakistan’ın Otrar kasabasında türbesi bulunan Arslan Baba, Güney Kazakistan’ın Türkistan kentinde türbesi bulunan Hoca Ahmet Yesevi ve Kızılorda’nın Janakorğan kenti yakınlarında türbesi bulunan Abdicelil Baba/Horasan Ata’dır.
Bütün İslam dünyasında olduğu gibi Orta Asya’da da İslam’ın benimsenmesi ile birlikte, Peygamberin soyu ile bağlantı kurmak için ilginç yolların benimsendiği görülmektedir. Bu gerek evlilikler yoluyla, gerekse seyyidlerin mezarlarının yakınına gömülme defnedilme yoluyla sağlanmaya çalışılıyordu. Şöyle ki 15. – 16. yy.’larda yöneticiler kendi büyüklerinin türbelerine seyyidlerin naaşlarını naklederek defnederlerdi. Yine Buhara ve Hive Hanlıkları’nda da evlilikler yoluyla “seyyid” ünvanı kazanılmaya çalışılıyordu. Peygamberle akrabalık ilişkisinde olanlar yüzyıllar içerisinde kendi mezarlarından alınarak Hoca Ahmet Yesevi Türbesi’ne gömülmüşlerdir. (Tuyakbayev, 1996: 101-105)
Efsane ve destanlarda da Ali kültü pek çok boyutlarıyla yer almaktadır. Türkmenlerin Yomut ve bazı boylarında halkın yaşattığı destanlarda da bunu görmek olanaklıdır. Basilov’a göre İran efsanelerinin sihirli kuşu olan simurg, Hz. Ali tarafından yenilgiye uğratılır. Konu Burkit Baba ile ilişkilendirilir. (Basilov, 1963: 50-51) Bilindiği üzere burkit, kartal anlamında kullanılmaktadır ki, göçebeler arasında kartalın destansı özellikleri dilden dile yayılmaktadır. Aynı şekilde Korkut Ata hikayelerinde de Hz. Ali ve ehl-i beyte ilişkin izleri görmek mümkündür. Şöyle ki “…Kılıç çaldı, din açtı erlerin şahı Ali güzel. Ali’nin oğulları, Peygamber torunları, Kerbela ovasında Yezidiler elinde şehit oldu. Hasan ile Hüseyin iki kardeş beraber güzel…” (Ergin, ty: 17) ve
“…Ağaç ağaç dersem sana üzülme ağaç
Mekke ile Medine’nin kapısı ağaç
Musa Kelimin asası ağaç
Büyük büyük suların köprüsü ağaç
Kara kara denizlerin gemisi ağaç
Erlerin şahı Ali’nin Düldülün eyeri ağaç
Zülfikarın kanı ile kabzası ağaç
Şah Hasan ile Hüseyin’in beşiği ağaç…” (Ergin, ty: 50)
gibi ifadeler bunu açıkça sergilemektedir.
Yine dört halife ile ilgili de olan ancak ağırlıklı olarak Hz. Ali’nin soyunu izleyen hoca/koja, mahdum, işan, töre vb. aileler de Orta Asya’nın çeşitli bölgelerinde yaygın olup, toplumda büyük saygı görmektedirler. Yine ilginç bir veri olarak Orta Asya’da Hz. Ali soyu daha çok bilinen oğulları Hasan ile Hüseyin’ye değil de Muhammed Hanefi’ye dayanmaktadır. Demidov, Tecen bölgesinde böyle bir işan soyundan söz etmektedir. (Demidov, 1975: 177-178; Ayrıca bkz. Basilov, 1964: 54-55) Ahmet Yesevi de soy olarak Muhammed Hanefi’ye ulaşan kojalara dayanmakta, bunun bir nişanesi olarak da Timur tarafından yaptırılan Türkistan’daki Ahmet Yesevi ziyaretgahının arka kapısı “Muhammed Hanefi Kapısı” olarak anılmaktadır. Kazakistan’da Türkistan ve Janakorğan’daki alan araştırmalarım sırasında kendisini Hz. Ali soyuna bağlayan pek çok koja soylu ile de bizzat görüşerek onlardan bilgi alma olanağım da oldu.
Suhareva’nın verdiği bilgilere göre Orta Asya halkları arasında Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın oğulları Hasan ve Hüseyin de büyük saygı görmektedir. Bu isimlerin halk arasında isim olarak konulmasının yanısıra Hz. Hüseyin’le ilgili Kerbela Olayı büyük bir etkiye sahiptir. Onun anısına düzenlenen “Şahsey-vahsey” törenleri Orta Asya Türklerinde de kabulgörmüştür. Taşkent, Semerkant, Buhara ve Ferganavadisinde Şahsey Vahsey törenleri düzenleniyordu. Bu tören Arabi takvime göre ilk ay olan Muharrem ayının on gününde düzenlenmekteydi. Kerbelaolayı anlatılmakta, yemekler verilmekte ve coşkulu zikirler de düzenlenmektedir. Kerbelaanısına pişirilecek aşure için sadaka toplanıyor ve aşureye herkes katılıyordu. Halk arasında yaygın olan bu geleneğe tutucu din adamlarının sıcak baktığı pek söylenemezdi. Kerbelaolayını bilen özellikle kadınlar bu acıklı olayı öyle anlatıyorlardı ki, katılanlar zaman zaman ağlıyor, ağıtlar söylüyorlardı. Orta Asya halkı arasında yayılmış efsanelerde Hz. Fatıma da çok meşhurdur. Bibi Fatma olarak da adlandırılır ve doğum yapmış kadınlar ve yeni doğmuş çocukların koruyucusu olarak kabuledilmiştir. Bu yüzden Hz. Fatıma efsanevi bir nitelik kazanmış halk arasında pek çok hikayeleri anlatılır olmuştur. (Suhareva, 1960: 27-30) Yine bölgede Bibi Fatma olarak da adlandırılmaktadır. Erdem’in verdiği bilgilere göre de “…Kırgızlar’da çocuğa beşik koyma töreni sırasında şu sözler söylenir: “Bismillah, benim elim değil, Umay Ene’min, Bübü Fatma’nın, Zura’nın eli, hiç ağlamadan uyu, beşik ana sıkı tut, Umay Ana uyku ver. Diyerek çocuk beşiğe konulur…” (Erdem, 2000: 220)
Orta Asya’da Ehlibeytle ilgili en önemli ziyaretgah makalenin de girişinde belirttiğimiz Şahmerdan Baba olarak adlandırılan Hz. Ali’ye atfedilen bir türbedir. Aslında Hz. Ali’nin mezarının Necef’te olduğu bilindiğinden bu ziyaretgah için “makam” denmesi daha doğru olacaktır. Biz bu ziyaretgahı 2003 yazında Kırgızistan’daki alan araştırmalarımızda ziyaret etme imkanı bulduk. Kırgızistan’ın güneyinde yer alan Kademcay’a oldukça yakın olan bu ziyaretgah, Kırgızistan sınırları içerisinde bulunmasına karşın, resmi olarak Özbekistan toprağı olarak kabul edilmektedir. Laçilerin yaşadığı köylerden biri olan Akkiya Köyü de işte bu ziyaretgahın bulunduğu Şahmerdan adlı yerleşim birimine girmeden hemen önce Aksu ırmağının yanında bulunmaktadır. Burası yüzyıllardır hiç şüphesiz Fergana ve civar Müslümanlarının en önemli ziyaretgahlarındandır. Ayrıca Sovyet döneminde bu önemli ziyaretgah yıkılmak suretiyle, Şahmerdan Köyü tatil yerine dönüştürülmek istenmiştir.
Hz. Ali’ye atfedilen Şahmerdan adlı bu ziyaretgah aynı adlı küçük yerleşim biriminin sınırları içerisindedir.[5] İslam tarihi içerisinde Hz. Ali ve Ehl-i beyt kültü sufilik içerisinde önemli bir yer tutmaktadır. Ziyaretgahın ve aynı adlı yerleşim biriminin bulunduğu bölge Kırgızistan sınırları içerisinde yer almakla birlikte resmen Özbekistan’ın Fergana Oblastı’na bağlı bir yerleşim birimidir.[6] Fergana Vadisi’nin güneyinde, Alay dağlarının eteğinde bulunan Şahmerdan ziyareti, hakkında Ortaçağa ilişkin bilgi veren kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır. Ziyaretgah XVII.-XVIII. Yüzyıllardan başlamak üzere giderek Fergana Vadisi’nin en tanınmış ve kutsal ziyaretgahı halini almıştır. Bu türbeden başka Şahmerdan köyünün yakınlarında başka ziyaretgahlarda bulunmakta ve yine türbenin yukarısında özellikle bayramlarda halkın yoğun olarak kurban adadıkları mavi renkli Kurbankul veya Şahmerdan olarak adlandırılan bir de göl bulunmaktadır. 1920’li yıllardan itibaren Şahmerdan Sovyet karşıtı din adamları ve hareketlerin önemli merkezlerinden biri haline gelmiştir. Burası Sovyet kaynaklarında Basmacı hareketi bakımından da önemli bir üs olarak gösterilmektedir. 1929 yılında Şahmerdan’da Sovyet devrimini savunan yazar ve halk sanatçısı Hamza Hakimzade’nin öldürülmesi üzerine Şahmerdan’daki din adamları yargılanarak, ziyaretgahın içinde bulunduğu bölgenin adı Hamzaabad olarak değiştirilmiştir. Uygulanan ateizm siyaseti çerçevesinde 1950 yılında mezarın bulunduğu yer ortadan kaldırılmış, onun yerine Hamza Hakimzade’nin de mezarının da içerisinde yer aldığı bir kompleks yaptırılarak, bölge dini kimliğinden uzaklaşmış bir tatil yerine dönüştürülmek istenmiştir. Ancak buna rağmen eski ziyaretgah Fergana Vadisi ve Orta Asya’nın başka oblastlarından insanlar tarafından ziyaret edilmeye devam edilmiştir. 1990’larla birlikte SSCB’nin dağılma sürecinde buraya Şahmerdan adı geri verilmiştir. Bugün bölgede yaşayan Özbek ve Kırgızlarca ziyaret edilen önemli bir mekândır. (Aliyev, 1958: 18; Polatov, 1960: 13; Jurayev, 1965: 78-79; Abaşin, 1999)
Fergana Vadisi’nde yaşayan Laçiler[7] arasında Hz. Ali büyük saygı görmektedir. Öyle ki Petraş, tarikatın ruhani pirleri olarak Ahmet Yesevi’den sonra Hz. Ali’nin benimsendiğini söylemektedir. (Petraş, 1981: 85) Şahmerdan ziyaretgahı Laçilerin bulunduğu köylere oldukça yakın bir konumdadır. Mesela bizim de misafir olarak kaldığımız Laçilerin yaşadığı Ak Kiya Köyü, ziyaretgahın bulunduğu Şahmerdan’a en yakın köydür. Ayrıca eskiden düğün ve başka ayinlerin Şahmerdan ziyaretgahının yukarısında bulunan gölün kıyısında Laçilerin piri olan Ata’nın önderliğinde yapıldığı da anlatılagelmektedir.
Yine Batken’in Kademcay ilçesine çok yakın Hz. Ali ile ilgili bir başka ziyaretgah daha bulunmaktadır. Burada Hz. Ali’nin ayak izinin bulunduğuna inanılmaktadır.[8] İzin bulunduğu yer içinde görevlisi de bulunan bir büyük bahçeli bir ziyaretgaha dönüştürülmüştür. Onun yanında akan ırmakla türbenin yanında ise Hz. Ali’yi simgeleyen iki aslan heykeli bulunmaktadır.
Biz burada Orta Asya’da Ehl-i Beyt’e ve Ali Soyu’na ilişkin izlerden bir kesit sunmaya çalıştık. Bu verileri gerek yazılı kaynaklardan gerekse alan verileriyle çoğaltmak mümkündür. Burada konuyla ilgili bir fikir vermesi bakımından bu örneklerle yetinilmiştir.
[1] Abant İzzet Baysal Üniversitesi, İ.İ.B.F., Siyasi Tarih Anabilim Dalı Başkanı.
[2] Yine Pir Sultan’ın bir deyişinde “Dünyayı sorarsan bir dipsiz anbar, Ali’nin yoldaşı Zülfikar, Kanber” denilerek Zülfikar ve Kanber Ali’nin yoldaşları olarak zikredilmektedir. (Aslanoğlu, 1997: 336)
[3] Orta Asya’da din konusundaki araştırmalarıyla tanınan Sovyet dönemi uzmanlarından O. A. Suhareva, Özbekistan’da İslam adlı eserinde Hz. Muhammed “…hakkındaki efsanelerde ilmi araştırmalara göre eski inançların izleri apaçık görünmektedir…” yorumunu yapmaktadır. (Suhareva, 1960: 24)
[4] Hz. Ali’nin ön planda olduğu Anadolu’da da yaygın bu tarzda pek çok kahramanlık hikayesi bulunmaktadır: Hayber Kalesi Cengi, Kan Kalesi, Kan Kalesi Cengi, Kesikbaş Destanı vb.
[5] Şahmerdan’ı 26 Temmuz 2003 tarihinde ziyaret ederek, türbenin çırakçısı /türbedar) ile de görüştüm.
[6] Kırgızistan’ın içinde Özbekistan’a bağlı bundan başka bölgeler de bulunmaktadır. Bu sınırlar SSCB zamanında çizildiği şekliyle kalmış olup zaman zaman taraflar arasında sınır sorunları şeklinde kendini göstermektedir.
[7] Bu tarikat hakkında bkz. Yaman, 2006.
[8] Ziyaretgahın girişinde bulunan tabelada Kiril alfabesiyle “Hazreti Ali Raziyallahu Anhu Şer Dar Haktın Pay Kadamı” yazılmaktadır.