Muharrem Mâtemi’nin, Hicri takvime göre hesaplanıp tutulması öteden beri tartışıla gelen konulardan biridir. Özellikle Miladi takvimin kullanıldığı ülkelerde yaşayan Aleviler, sabit bir tarihin ya da olayın geçtiği miladi tarihin, yani her yılın 10 Ekim gününün benimsenmesini arzu etmekte, Hicriye göre yılda onbir gün önce gelen dönerli tarihlerden vazgeçilmesini istemektedirler. Halihazırdaki uygulamada sık sık karşılaşılan tarih belirleme zorluklarından böylece kurtulunacağı, durumun daha bir netlik ve kolaylık kazanacağı görüşü önesürülmekte. Gerçi söz konusu Miladi tarih konusunda başka öneriler de var, ancak bunlar doğru bir hesaplamanın değil, keyfi ve bilimsel esaslardan yoksun oldukları için üzerinde durmaya değmez. Biz burada 10 Ekim 680 tarihini temel almakta ve değerlendirmemizi buna göre yapmaktayız. Doğrusu, miladi takvimin getirdiği kolaylıkları yakından bilen ve yaşayan toplumlar bakımından bu yaklaşım ilk bakışta makul ve çekici bir görünüme de sahip. Ne var ki iş bu kadar basit ve rizikosuz değil.
Kerbela olayı 10 Ekim 680 yılında meydana gelmiş. Söz konusu görüş yanlılarına göre, Muharrem Matemi’nin her yıl bu tarihte başlaması daha doğrudur. Hz. Ali’nin Doğum Günü ve Sultan Nevruz, Hızır Orucu gibi Aleviler’e de ait olan diğer günlerin, her yıl aynı tarihlerde gündeme gelmesi ve bu yüzden herhangi bir güçlüğün yaşanmaması, insanları Muharrem Matemi’nin de böyle sabit bir tarihte başlatılması düşüncesine yöneltmekte.
Besbelli ki böyle düşünenler, muharrem Matemi’nin dayandığı nedenleri, uyulması gereken zorunlulukları dikkate almıyor, işin kolayına kaçıyorlar. Anımsanacağı gibi Muharrem baştan sona yas temeline oturtulmuş, çeşitli zevk ve eğlenceden uzak durmak esas alınmıştır. Matem günlerinde hiç bir nedenle kan dökülmemesine, karınca gibi can taşıyan en küçük hayvanın dahi çiğnenmemesi, taze yeşilliklere dahi basılmaması, gülme ve neşelenmeden uzak durulması, giyim-kuşam ve temizlik konularında keyif ve gösterişten feragat edilmesi ve benzeri bir çok dünya halinden el çekilmesi, uyulması gereken başlıca kurallardır. Oysa Muharrem’de oruç, “matem”den bağımsız olarak ne düşünülür ne de tutulur. Çünkü yalnız “oruç” değil, “Matem Orucu” olarak kabul edilmiştir. Meseleyi sadece oruca indirgemek, bilerek ya da bilmeyerek, işi çığırından çıkarma çabalarının hile-şeriyesi olarak karşımıza çıkar. Kimileri de Sünni yurttaşlarla adeta yarış içine girerek, “Bizim de orucumuz var” deyip kendilerini savunma duygusunu tatmin etme dürtüsüyle bu tür yollara düşerler.
O halde öyle bir yöntem bulunmalı ki, hem Muharrem Matemi anlamından ve özünden bir şey kaybetmemeli, hem Kurban gibi bolca kanın akıtıldığı bir Bayram ile Muharrem Matemi’nin aynı günlere rastlamasını önlemeli. Ve de Oniki İmam Yası’nı tutan milyonlar hayvan kesme, can alma, kan akıtma gibi bir manzara ile yüzyüze gelmemeli. Kaldı ki Kurban Bayramı Alevi toplumu için de mukaddes bir gün sayılır ve her yıl düzenli olarak kutlanır. Bununla birlikte sadece Aleviler’in değil, diğer Müslümanlar’ın da Kurban Bayramı’nı kutladıklarını akıldan çıkarmamalı.
Hicri takvim dönerlidir ve her 36 yılda bir aynı tarihe gelip oturur. Peki gelip Muharrem Matemi ile çakışırsa ne olacak? Alevi toplumu iki kutsal töreden birini seçmek, diğerinden vazgeçmek gibi bir çıkmazla karşı karşıya bırakmak akıl kãrı değildir. Esasen miladi takvim kullanacağız diye böylesine büyük bir rizikoyu göze almanın ciddiye alınır bir tarafı da yok. Tüm bu durumlar dikkate alınırsa, -ki alınmak zorunda- şimdiye kadar yapıla gelen uygulamanın doğru ve gerçekçi olduğu açıkça görülür.
Bu durumda Muharrem Matemi; Kurban Bayramı’nın ilk gününden başlayarak “bir” deyip yirmi gün saydıktan sonra, yirminci günün gecesi niyetlenip yirmi birinci gün başlatılmalıdır. Matem, yerel bazı farklılıklar dikkate alınırsa, genel olarak12 ila 15 gün kadar bir süreyi kapsar.
Bazı bölgelerde yas 12 gün sürer ve onikinci günün öğle vakti aşure ile bozulur. Bazıları da 13. güne sarkıtırlar. Bazıları da 15 gün tutarlar. Bir çok yerde kadınlar, Ana Fatma için bir gün önceden başlamak üzere bir günlük fazlasıyla tutarlar. Bunlar uygulamada görülen farklılıklar olup işin özünü değiştirmeyen özellikler olarak karşımıza çıkar.