Günümüzde dünyanın bir hayli genişçe bir kesiminde Nevrûz görkemli bir şekilde kutlanmaktadır. İran, Türki Devletler, Türkiye, Afganistan, Tacikistan ve dünyanın daha bir çok yöresinde Nevrûz’un bayram olarak kutlandığına tanık oluyoruz. Son birkaç yılı saymazsak, Nevrûz’un, Cumhuriyet dönemi boyunca yasak altında tutulduğunu anımsatalım. Son bir kaç yıldır hayırhah bir tutum izlendiğini görmekteyiz. Ancak bunun henüz yasal bir güvenceye kavuşmadığını, resmi bayram olarak ilan edilmediğini de anımsatmakta yarar var. Nevrûz kutlamalarının henüz beklenen ilgi ve görkeme kavuşmadığı, tema, motiflerinden de bir şeyler kaybettiği söylenebilir.
Alevi-Tahtacılar da Sultan Nevrûz’u kendi bayramları olarak kabul eder ve coşkuyla kutlarlar. 22 Mart günü kadınlar çamaşır yıkarken, erkekler de bayram alışverişi için kente inerler. Nevrûz günü ıspanaklı börek, soğan kabuğuyla boyanmış yumurtalar, yufka, sarı-burma, şeker, leblebi, lokum yenilir. Günün akşamı için hazırlanan sofraya, evhalkının yanısıra, ziyarete gelen akrabalar da otururlar ve topluca yemek yenir. 23 Mart sabahı, alaca karanlıkta yola düşüp mezarlığa gidilir. Herkes, özellikle de çocuklar en güzel giysilerini giyerler. Herkes güleç yüzlüdür bu »gün. Küsler barışır, suçlular afedilir, kabahatler bağışlanır. Mezarlığa gidenler, birlikte götürdükleri yiyeceklerini, bir mezarın yanıbaşına açtıkları bir savanın üzerine yerleştirirler. Mezar başlarında yapılması âdet olan ocaklardan biri yakılarak kahve cezvesi ateşe sürülerek kahve hazırlanır. Topluca yemek yenir, içki içilir. Bu iş de bittikten sonra, sırayla mezar taşı öpülerek, ardından evlere dönülür.
Nevrûz’da mezar ziyaretleri, hemen hemen tüm Şii ve Alevi kollarınca yapılır. Mezar başına yiyecek götürüp gelenlere dağıtmak âdeti yaygındır. Tava ekmeği, pêsare diye adlandırılan yağlı ekmek mezar başında dağıtılıp yenilen yiyeceklerin en güzel olanlarıdır. Bunun yanında adak kesenlere de rastlanılır.
21 Mart veya „eski hesapla“ Mart Dokuzu diye de adlandırılan Sultan Nevrûz’a gelmeden önce Kara Çarşamba ve Ahir Çarşamba’lar da belirli bir öneme sahiptirler. Kara Çarşamba, Mart ayının ilk Çarşambası’dır ve pek hayırlı sayılmaz. Uğursuzluk taşıdığından korkulur. Sona ermekte olan yılın bir çok sıkıntısının, Kara Çarşamba ile geride bırakılacağına inanılır. Kars ve çevresinde kapı ve baca dinleme âdetlerine rastlanılır. Evlerde bolca kuru yemiş ve meyve bulundurulur, baca-baca gezenlere bundan ikram edilir. Dersim (Tunceli), Erzincan, Varto, Malatya, Erzurum ve Sivas’ın bazı yörelerinde ise, erkekler alın kısımlarına kara kurum sürerek gözelere, dere, göl ve nehirlere gider, orada alınlarını yıkar, dua eder ve niyaz olurlar.
Mart’ın son ya da Nevrûz’dan önceki ilk çarşambası, İranlılar’da olduğu gibi Çarşembe-i Sûri (Kızıl Çarşamba) olarak değil, Ahir Çarşamba olarak adlandırılır. Bunun hayırlı olduğu, Nevrûz’a geçiş niteliği taşıdığı anlaşılıyor. Bugün çalı-çırpı toplatılır ve gece ateşler yakılarak üzerinden atlanır. Ateşin arındırıcı, temizleyici ve kötülükleri yakıp yokeden bir simge olduğu düşünülürse, Nevrûz’la birlikte kutlanacak olan Yılbaşı öncesinde, son kez eski yılın kalıntılarından kurtulunmak istendiği anlamına geldiği düşünülebilir. Zaten Nevrûz gününün gecesi ise, daha önce de değinildiği gibi, her şeyin yenilendiği, belirli bir anda cümle varlıkların Hakka şükür secdesine indikleri, o anda derelerden, akarsulardan su yerine süt aktığına inanılır.
Alevi-Bektaşi toplumu, Sultan Nevrûz’a büyük önem verir; onun Muharrem Matemi içinde gelmesi halinde, sabahtan öğleye kadar Nevrûz erkânı yapılır, öğleden sonra yine mateme devam edilir.
Bektaşiler’de, Nevrûz’a girilmeden önceki gece, Nevrûz erkânına geçilmeye başlanır. Doç. Dr. Bedri Noyan Dede-Baba’nın yazdığına göre, önceki gece , bir yılın her günü için bir kez olmak üzere, yani 366 kez şu yakarışta bulunulur:
Ey gönüllerimizi ve gözlerimizi iyiye döndürücü,
Ey geceleri gündüzlere çevirici,
Ey yılları yıllara ekleyen bizim halimizi en iyi hale çevir!
Bundan sonra da bir kez de şöyle yakarılır:
Tanrım, isteğimi ver! Senin elçin Muhammed Mustafa hakkı için… Ey Düldül’ün binicisi Ali… Bize güven, inancımız ve gücümüz senin yolunadır… Ayıplarımızı ört, suçlarımızı bağışla. Ey örtücü, ey bağışlayıcı… İyiliği çok kişilerin ve Hz. Peygamber’in yakınında bulunmuşların hürmetine isteğimi kabul et!
Nevrûz sabahı ise, usulüne uygun olarak Meydan odasına, yani cemin yapıldığı odaya girdikten sonra, herkes yerli yerine oturur. Erkân gereğince çerağlar uyarılır ve Mürşid oturduğu yerden,Türkçesi aşağıdaki gibi olan Arapça bir dua okur:
Ey yılları yıllara ekleyen bizim halimizi en iyi hale çevir.
Ey gönüllerimizi ve gözlerimizi iyiye döndürücü,
Ey geceleri gündüzlere çevirici!
Tanrım senin dönüb dönüb saldıran Arslan’ın hakkı için, isteklerimizi kabul et!
Ey dayanağımız yüce Tanrı, Dost. Hü!..
Bundan sonra Baba efendi, sağında ve solunda duran ve ellerinde birer çerağ tutan iki dervişi, meydandaki tüm diğer kişilerle birlikte ayağa kalkarlar. Ve Baba efendi bir de şunu okur:
B-ism-i Şah, Allâh Allâh!
Belegâni murâdi, bi-hakk-ı Muhammed-il -Mustafâ Nebi-yyike ve bi-hakk-ı Ali-yyel-Murteza veli-yyik-el-ahyâr. Yâ Ali Düldülsüvar, aleyke İ’timadi ve mink-el-İ’tikaadi v-el-iktidari. Üstur uyubena, vağfir zünübena… Ya Settar. Ya Gaffar … Bi-hurmet-il -Ahyâr ve Ashâbik-el Muhtar. Salâvatullâh-i aleyhim ecma’in.
Gülbenk bitince, makamına uygun olarak Hz. Nevrûziyye’lerden biri okunmaya başlanır. Nevrûziyye’yi ayakta okumak erkân gereğidir. Yeri belirtilmemiş olmakla birlikte, Ali Mevlüdü ’nün de bu bölümde ve Nevrûziyye’lerden önce okunduğunu sanıyoruz. Sözkonusu Ali Mevlüdü şöyledir:
Şah-ı Merdan, Şir-i Yezdan Murteza doğdu bugün,
Pişüva-yı evliya vü esfiya doğdu bugün.
Fatıma bint-i Esed’dir ol velinin ânesi,
Haşimi gülzârının nev goncesi, bir dânesi.
Ol asâlet menbaı, ol kâmile,
Çün Ebu Talib’den oldu hâmile.
Bir sedef veş, hayli dem dürdaneyi,
Sakladı batnında mehveş hâleyi.
Geçti hayli haftalar, günler ve mah,
Doğdu böyle bir mübarek günde Şah.
Öyle bir gün doğdu, ol Nevrûz idi,
Öyle ki bir yevm-i nûr efrûz idi.
Başka bir gün olamaz ol yevme eş,
Bürc-i hamle girdi ol günde güneş.
Kâinata nûr saçıp feyz-i bahar,
Nev hayata girdi her yer, cümle var.
Sayesinde Hayder’in buldu hayat,
Fâhira serta beşer, bu kâinat.
Doğdu Beytullah’da ol Sah-ı Necef,
Kimseye vaki değildir bu şeref.
Bendegân-ı Ehl-i Beyt-i Mustafa,
Böyle günde eylesin zevk u sefa.
Nûr-ı pâk-i Hayder etsin iltimâ,
Hep beraber eyleyin canlar semâ.
Dem sürülsün aşkına, devranına,
Baş kesilsin Murteza erkânına.
Bundan sonra sıra süt ikram etmeye gelmiştir. Baba efendiden başlayarak herkese süt verilir. İkramda hazır bulunanlar hep bir ağızdan , „Uçmakdaki süt ırmağı, Ali, Hüseyin ve Hasan’dan!“ sözlerini seslenirler.
En sonunda da Mürşid’in okuyacağı gülbenkle erkân tamamlanmış olur. Ne var ki bu gülbenk bir tane değil, sözleri farklı, uzun ve kısa olmak birden çok türleri var. Biz burada kısa ve özlü olan birini vermekle yetineceğiz:
B-ism-i Şah, Allah Allah!
Nevruz-u Sultan, mevlud-ü Şâh-ı Merdân… Sipas-ü şükr-ü Yezdan – Tulû -u afitâb-ı cihan, burak-ı nâr u asiman, iyd-el-eyyam-ı nişan. Sürûr-u ihvan ve ehl-i iman, hurrem-ü şâd-ü handân… Bezm-i cemi’i ehlullah Küşâde-i meydan, icra-yı erkân. Küll-i yevm’in Hüve fi şân…
Allah Allah ! Vakitler hayr’ola, hayırlar feth’ola, beliyyeler def’ola. Hak erenler yıllarımızı mübarek eyleye. Meydanlarımız şen, gönüllerimiz rûşen ola. Hak Muhammed Ali Meydanı’mızdan, soframızdan yâran ve ihvanımızın eksikliğie üç ni göstermeye.
Tuttuğunuz işler âsan ve gönüllerimizin umduklarını ihsan eyleye.
Hazır, gaib, zâhir, bâtın Hakerenlerin hayır-himmetleri üzerlerimizde sâyebân ola.
Dervişlere kötülük düşünen münkir müfsid ve münafıkların boynundan Zülfikâr-ı Hayder-i Kerrar eksik olmaya. Yuf münkire, lanet Yezid’e, rahmet mümine… Hazır ve gaib erenlerin demine, keremine Hü!…
Mehmet Yaman’ın aktardığı Aleviler’deki bir diğer erkâna göre de, Nevrûz günü akşamı, halk elinde lokmalarıyla toplanılacak yere gelir. Dede lokma sahiplerine dua verir. Bunun ardından, iyice kaynatılmış bir tas süt bir tepsinin üstüne konur ve etrafı da mevsimin çiçekleriyle süzlenerek, tepsi Dede’nin önüne getirilir. Sütün içine iki adet saman çöpü atılır ve onların birleşmeleri gözlenir. Bu iki çöpün biraraya gelmesi, itikat ve gönül birliğinin işareti olarak yorumlanır. Gece biraz ilerleyince Dede sırasıyla Nâd-ı Ali duasını okur, Oniki İmamlar’ın adlarını zikreder ve bir dua daha okur.
Bundan sonra zâkir bağlamayı eline alıp 3 Nevrûziyye veya deyiş ve üç Düvaz-İmam okur. Bir tevhid yürütülür:
Fâilâtün Fâilâtün Fâilât
Ver Muhammed Mustafa’ya salevat
Çekelim aşkın yayın, Cem’e girmesin hayin
Tevhid kararın buldu, yol erkân yerin aldı
Müminler şad oldu güldü
Diyelim ah Hüseyin, Şah Hüseyin
Evveli Hü diyelim, ahiri Hü diyelim
Yuh olsun yalancıya
Gâziler, gerçekler demine Hü diyelim
Hatâyim hân oğludur, han tutmuş han oğludur
Bu yola ser vermeyen, Şimir Mervan oğludur
Hatâyim hâna gider, hân tutmuş hâna gider
Gâfil olman gâziler bu yol Şâh-ı Merdân’a gider
Kul Himmet üstadımız, yoktur bizim yâdımız
Şâh-ı Merdân aşkına, ver Mevlâ muradımız
Bir dua daha okunur, „Edeb erkân getire, herkes yerine otura“ denir ve herkes rahat oturur. Sonra ortaya süpürge çalınır ve cem sona erer.
Nevrûz erkânının her yerde aynı biçimde yürütülmediği, belirli farkların bulunduğu doğrudur. Ancak işin özünde kayda değer bir ayrılık bulunduğunu sanmıyoruz. Geleneksel Sultan Nevrûz’un yanısıra anılan Hz.Ali’nin kişiliği, doğuşu nedeniyle duyulan sevinç ve ona duyulan saygıdır.