Ehli Beyt efendilerimizin daha iyi tanınmasını sağlayabilecek bir yol takip eden sevgili Enir Emir Can’ın yazı dizisini sizlerle paylaşıyoruz.
Âl-i Muhammed’in manası hakkında iki görüş mevcuttur. Birinci görüş, Âl-i Muhammed’in peygamber efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.as.) Ehli Beyti olduğudur. Peygamber efendimizin Ehli Beytinin kim olduğunu geçen yazımda açıklamıştım. Peygamber efendimizin Ehli Beyti, imamı Ali hazretleri, Hz. Fatima, imamı Hasan, imamı Hüseyin ve Hz. Selman efendilerimizden ibarettir.
İkinci görüş, Âl-i Muhammed’in peygamber efendimizin bütün ümmeti olduğudur.
Müslümanların ana kaynaklarında aktarılan haberlere göre, Âl-i Muhammed’in peygamber efendimizin Ehli Beyti, Hz. Ali, Hz. Fatima, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Hz. Selman oldukları, daha ağırlıklı bir şekilde tespit edilmiştir. Hatta bu hususla ilgili, Âl-i Muhammed’in Ehli Beyt olduğunu beyan eden, çok sayıda özel kitaplar yazılmıştır.
Ehli Beytin Âl-i Muhammed olduğunu beyan eden haberlerden biri:
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed, Allah’ın duası ona ve tertemiz Ehli Beytine olsun, bir gün kızı Hz. Fatima’ya şöyle buyurdu:
“Bana kocanı ve iki oğlunu getir!”
Hz. Fatıma kocası Hz. Ali ve iki oğlu Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i peygamber efendimizin huzuruna getirdiğinde, peygamber efendimiz onların üzerine üstlük olarak kullandığı uzun elbisesini (abasını) serdi ve ellerini onların üzerine koyarak şöyle buyurdu:
“Ey Allah’ım! Bunlar Âl-i Muhammet’tir. Duanı (salavatını) ve bereketini Muhammed’e ve Âl-i Muhammed’e kıl! Sen övülmeye layık ve yücesin.”
Orada hazır olan peygamber efendimizin hanımı Hz. Umm Seleme, peygamber efendimizin Ehli Beyti üzerine serdiği elbisesinin altına girmek istediğinde, peygamber efendimiz mani olmuştur. (1*)
Şanı yüce Allah, Peygamber efendimize şu ayeti indirdi:
“Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salavat getirirler (hayır duasında bulunurlar, kutsarlar). Ey müminler! Siz de ona salavat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.” (Ahzap suresi: 56)
Bu ayet indiğinde ashap peygamber efendimize sordular:
“Ey Allah’ın elçisi! Sana nasıl selam vereceğimizi biliyoruz. Ama nasıl salavat getireceğimizi bilmiyoruz!”
Peygamber efendimiz şöyle buyurdu:
“Deyiniz ki: Ey Allah’ım! Salavatını ve bereketini İbrahim’e ve Âl-i İbrahim’e kıldığın gibi, Muhammed’e ve Âl-i Muhammed’e de kıl. Sen övülmeye layık ve yücesin.” (*Bu konu özel olarak işlenecektir)
Ayeti kerimede ve hadisi şerifte geçen “salavat” (getirirler) kelimesine çeşitli manalar verilmiştir. Bu manalardan birkaçını Kuran’ı Kerim’in meallerinden veriyorum:
“rahmet, övgü ve iltifat ile anarlar.”; “överler”; “desteklemektedir”; “ikramda bulunurlar”; “kutsarlar”; “onun şerefini gözetmeğe, şanını yüceltmeğe özen göstermekte”…
“Salavat” kelimesine “duaların ve kutsamanın en yücesi, en hayırlısı” manasını vermek, kanaatimce en doğrusudur. Bu salavat duasını her Müslüman namazında okumaktadır. Bu hususu, gelecek yazıda işleyeceğim için burada açmıyorum.
Âl-i Muhammed’in, peygamber efendimizin ümmeti olduğunu iddia edenler olmuştur. Bu iddia birçok açıdan doğru değildir. Bu ümmete mensup olup, nice zulmü ve kötülüğü yapan insanların Âl-i Muhammed’den kabul edilmesi, vicdanen ve dinen doğru değildir. Zalim ve kötü olan insanlara her kılınan namazda hayır duasında bulunmak, vicdanen ve dinen doğru olabilir mi?
Âl-i Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin efendilerimizdir. Allah’ın en yüce, en kutsal ve en hayırlı duası onların üzerine olsun.
Kaynaklar:
Bu konuda Alevi kaynaklar ittifak içindedir.
Sünni kaynaklar:
(1*)
Muttaki Ali bin Husameddin el-Kureyşi el-Hindi, vefatı hicri 977, “Kenz’ul-‘Ummâl” kitabında, c: 13, s: 645