• Abdallar

    Ezelden dost olanlar evliyaya
    Ahiler, Gaziler, Abdallar oldu. 

    Şah Hatayi

     

    Abdal, sözcük anlamıyla Arapça Badal’dan, tanık veya vekil demektir. Mistik anlamıyla, dünya nimmetlerinden el etek çekmiş, gizli kudrete sahip olan evliyâların, ermişlerin sufilik meratip silsilesindeki derecelerinden biridir. Halk arasında bunlara „Budala“, „Derviş“ veya „Ermiş“ de denir. „Kalender“ ve „Işık“ tabirleri de aynı anlamda kullanılır. Yaygın bir inanca göre, sayıları kırkı bulan Abdal evliya meratip silsilesinde (mertebe sıralanmasında) 5. dereceyi teşkil ederler. Tasavvuf dilinde bunların birine (birinci mertebede olanlara) „kutup“ veya „gavs“, ikisine „al-İmaman“ (iki imam), dördüne „al-Awtad“ veya„al-Umut“,yedisine „al-Afrad“veya „budala“, kırkına „Abdal“ denir. Bunlardan sonra gelen 6. Mertebede olan altmışına „nüceba“ (soylu kişiler), üçyüze „nukaba“ (nakib)[1] beşyüze „aşa’ib“; bunlardan sonra gelenlere de „hukama“ veya „mufradan“ denir.[2] Bazı Alevi-Bektaşi dervişleri ve yol uluları için de „Abdal“ deyimi kullanılmıştır. Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Teslim Abdal gibi. Selçuklular döneminde (12./13.yy’da) Horasan’dan Anadolu’ya gelen, daha çok Babailiğe ve Bektaşiliğe dayanan ve Osmanlı devletinin kuruluşunda önemli rolleri olan Horasan erenlerine de „Abdalan-ı Rum“ (Anadolu Abdalları) adı verilmişti.

     

    Biz Urum abdallarıyız                       

    Maksudumuz yârdır bizim

    Geçtik ziynet Kabâsın’dan

    Gencinemiz erdir bizim.

    Balım Sultan

                        

    Urum Abdalları gelir dost deyü

    Eğnümüzde aba, hırka post deyü.

    Kaygusuz Abdal

     

    Abdallığın binasını sorarsan 

    Allah bir Muhammed Ali Abdal’dır

    Hakikat ilminde aslın ararsan 

    Cümle ululardan ulu Abdal’dır.

    Şah Hatayi


     

    Buldular ol bi-nişandan çün nişan Abdallar
    Lâ-mekân ilinde tuttular mekan Abdallar
    İçtiler Fazl-ı İlâhi çeşmesinden âb-ı Hızr

    İtdiler kesb-i hayat-ı câvidan Abdallar
    Öldüler ölmezden evvel oldular hayy-ı ebed
    Verdiler can buldular bir özge can abdallar.
    – Hayreti –

     

    Tevellâsın, teberrâsın bilen abdala aşk olsun
    Temennâsın, tesellâsın bulan abdala aşk olsun.
    – Agâhi –

     

    Çâr-darb Abdal olanlar görmemiştir hasılı
    Böyle giysu, böyle müjgan, böyle gözler, böyle kaş.
    – Hz. Ali divanından –

     

    Ermişlik, velilik mertebesine ulaşmış; ruhlarını nefislerinin, mânevi varlıklarını maddi varlıklarının yerine bedel eden, kutb-ül-aktab (kutupların kutbu) olan bu Alevi-Bektaşi dervişlerinin, Abdalan-ı Rumların ve Ricalü’l-Gaybların (Gayb Erenlerinin) dışında, bir de Doğu Türkistan’dan Anadolu’ya kadar, geniş bir coğrafya üzerinde dağınık gruplar halinde yaşayan, eskiden  daha çok göçebe, bugün artık yerleşik hayata geçmiş olan, bögelere göre „Abdal, Abdali, Avdal, Habdal, Gilaman, Gurbet, (Gurbeti, Kurbati), Çingene, Guyende (Gewende, Gawende), Äynu (Heynu), Teberci, Carcar“ gibi değişik isimlerle adlandırılan ve arala-rında birçok farklılıklar bulunan Abdal grupları vardır. Bu gruplar hakkında birçok araştırmalar yapılmasına rağmen, bunların sosyal yaşamları, kültürleri, coğrafi dağılışları dışında,  kökenleri, dilleri ve bağlı oldukları inançlar konusunda  yeteri düzeyde araştırma yapılmış değildir.

    Anadolu’nun dışında da, özellikle Çin Türkistan’ı, Afganistan, Azerbaycan ve Türkmenistan gibi ülkelerde de birçok Abdal grupları bulunur.  Anadolu Abdalları’yla doğrudan bir ilişkisi olmayan ve aralarında önemli farklılıklar bulunan bu Abdallarla ilgili ilk düzenli çalış-mayı yapan, F. GRENARD (Le Turkestan et le Tibet, Leroux 1898), P. PELLİOT (Les Âbdâl de Painâp, in: Journal asiatique, Xe Série, t. IX, 1907,) ve Albert v. LE COQ (Die Abdal, in: Baessler-Archiv, Band II, Leipzig/Berlin 1912) gibi batılı ararştırmacılar ve şarkiyatçılardır.

    F. Grenard, 1893’te yaptığı Orta Asya seyahatında, Çin Türkistan’ın Keriya (Kéria) bölgesinde 50 Abdal ailesiyle karşılaşır. 7 veya 8 Abdal ailesiyle de Qarqan (Tchertchen)’da buluşur ve bunlar hakkında geniş bilgiler verir. Grenard’a göre, komşuları Türkler’den tip olarak pek farkı olmayan, ama kendilerine özgü, daha çok Farsça temeline dayanan bir dil konuşan buradaki halk grubuna „Abdal“ denir. Onlar ise, kendilerini „Heynou“ (Äynu) diye adlandırırlar. Ellerinde doğru dürüst arazi veya toprak bulunmayan bu insanlar, mesleki olarak, daha çok hasır işleriyle uğraşırlar. İnanç yönünden, müslüman olduklarını söy-ledikleri halde, diğer müslümanlarla fazla ilişkileri yoktur; birbirlerine kız alıp vermezler.

    Grenard, buradaki Abdallar’la ilgili yaptığı ilk tespitte, bunların köken olarak, bir çeşit yerleşik Luli-Çingeneleri olabileceğini varsayar. Fakat, bunların gelenek, görenek ve yaşam tarzları bakımından birbirinden çok farklı gruplar olduğunu görünce, daha sonra, yaptığı bir tespitte, bu Abdallar grubunun, Doğu Türkistan’da yaşayan ve 8. yüzyılda kimisi zorla, kimisi de istiyerek Şii-Müslüman olan İran kökenli bir grubun olduğu sonucuna varmıştır. Üzerlerindeki Ortodoks Sünni iktidarların baskılarından dolayı, tasavvufa dayanan inançlarını gizlemek zorunda kalmışlardır.

    Kendilerinin anlattığına göre, ataları, İrak/Kufe kentinden, Hz. Ali’ nin torunlarından İmam Mehmed Gazâli’nin maiyetindeki bir ordu ile Doğu Türkistan’a gelmişler, orada kâfirlerle savaşırken, bir kısmı şehit düşmüş, kalanlar da Kâşgar yöresine yerleşmişlerdir.

    Fransız sinolog (Çinbilimcisi) Paul Pelliot ise, 1906’larda Orta Asya’da yaptığı araştırma gezisinde, „Les Abdals de Painap“ adlı yapıtında, Çin Türkistanı’nda Painap köyünde yaşayan Abdallar’dan söz eder. Kaşgar bölgesindeki Türklerin anlattıklarına göre, Abdallar, kendileri gibi aynı dili konuşan bir Müslüman topluluğudur. Onlara göre, Abdal deyimi, ayrı bir halk topluluğuna değil, farklı tiplerdeki gezgin dervişlere verilen bir isimdir.

    Pelliot’a göre, „Abdal“ deyiminin, Grenard’ın anlattıklarının dışında, ayrı bir anlamı ve özelliği vardı. Pelliot, Kaşgar yakınlarındaki Paynap (Painap) köyünde yaptığı araştırmada, Kerya ve Qarqan’daki Abdalların aksine, buradaki –hemen hemen 400 aileden oluşan– Abdalların, Türk komşularıyla çok yakın ilişkileri olduğunu, birbirine kız alıp verdiğini, hatta Türkler tarafından, bu Abdallar grubuna, gösterdikleri bazı kerametlerden dolayı, saygı duyulduğunu, onlar gibi çiftçilik ve ticaretle uğraştıklarını, gezgin Abdalların Kaşgar Türkçesi dışında, Farsça, Kırgızca, Hintçe, Kipçakça ve Arapça gibi bazı dilleri de öğrendiklerini belirtmektedir. Dedelerinin, çok eskiden, Irak veya İran’daki Darvet (Darband) bölgesinden Paynap’a göçtüklerini söylerler. Pelliot, diğer bölgelerdeki Abdallar konusunda fazla bilgi edinemez, yalnız Tezgün (Kaşgar/Shule)’de 5 Abdal ailesinin bulunduğunu belirtmektedir.

    Grenard gibi, Pelliot da, Abdalların kendilerini „Heunou“ (Äynu) ve bazılarının da „Gilaman“ olarak adlandırdıklarını; konuştukları dilin, daha çok Farsça kökenli olduğunu yazmaktadır.

    Abdallar’la ilgili geniş bir çalışmayı da Albert von Le Coq yapar. Le Coq, bir zamanlar büyük bir kervan şehiri olan Turfan ( Çince: Durufan), Doğu Türkistan gezisi dönüşünde, Eylül 1906’da Hotan’a uğrar. Çin’in batısında bulunan, Buddah kültür merkezi olan bu kent, ipek dokumacılığıyla meşhurdur. Le Coq, bir zamanlar Venedik’li gezgin Marco Polo’nun da ziyaret ettiği (1275) Hotan’da geçirdiği bir kaç gün içinde, etrafında bulunan, özellikle Swat ve Bagaur’lu   Afgan tüccarlarından şehirde „Abdal“ adında bir halk grubunun bulunduğunu öğrenir. Bunun üzerine,  Rıza Mulla önderliğinde,  beyaz giyinmiş, sakallı bir Abdal grubu kendisini ziyaret eder. Le Coq, bunlardan edindiği bilgilere göre, Çinliler, Doğu Türkistan’ı tekrar fethedince, 40 Abdal’ı çiftçi olarak Yürünkaş civarındaki Tamegil bölgesine yerleştirmişler. Önceleri konar-göçer yaşayan bu Abdallar, kalbur, süpürge ve kaşık gibi ev eşyaları yaparak, müzikle uğraşarak geçimlerini sağlarlarmış. Bunlar, Müslüman olduklarını söylerler ve geleneklerini sürdürüler, ama Türkler’le, Hint ve Afgan Müslümanlarla pek ilişkileri yoktur, sadece kendi aralarında kız alıp verirler, yemek yerler, tütün içerler. Onlar da, bunları, hakiki müslüman saymazlar; tavşan ve kertenkele gibi mekruh (şeriatça yasak edilmeyen, ama zorda kalmayınca da yenilmesine müsaade edilmeyen) hayvanların etini çekinmeden yediklerini söylerler.

    Le Coq araştırmasında, buradaki Abdalların tip olarak Türkistan ahalisinden pek farklı olmadıklarını, konuştukları dilin, daha çok Türkçe, Farsça ve Arapça karışımından olduğunu ve bunların kendilerini, Keria’dakiler gibi „Heynou“ olarak değil, „Abdal“ olarak adlandırdıklarını yazmaktadır.

    Le Coq, 1901-1902’de Berlin Şark Komitesi (Berlin Orient-Comité) tarafından İslahiye yakınlarındaki Zincirli (Zencirli) köyünde, eski kale tepesinde bir araştırma yapmak için gönderilen araştırma görevlileriyle birlikte gönüllü stajyer olarak Adana’ya gider, oradan da Zincirli’ye geçer. Burada Musa ve oğlu Ali isminde iki Abdal’la karşılaşır. Baba-oğul, arasıra Alman araştırmacılarının depolarına gidip, onlara keklik ve ağaçtan yaptıkları ev eşyaları satıyorlarmış.

    Le Coq, bir gün (5 Mayıs 1902’de), Kürtçe ve Türkçe’nin dışında kendilerine özgü başka bir dil de konuşan bu iki Abdalı, içeri davet eder. Bunlardan dinlediği bir Kürtçe kahramanlık türküsü dikkatini çeker. İslahiye yakınlarındaki Karaburçlu köyünden olan bu Abdallar, Türkler tarafından „Abdal“, Kürtler tarafından ise „Gewende veya Gawende“[3] olarak adlandırılırlar. Rışvan ismindeki bir Kürt aşireti nin Delikan taifesine mensup olan bu Abdallar ise, kendilerine „Teberci“ [4] derler.

    Zincirli köyü civarındaki Abdallar’ın bütün varlığı bir kara çadır, bir inek, bir de avurtları çökük bir eşşekten ibarettir.. Gayet fakir olan bu insanlar, ağaç kaşık, iğ (kirmen, eğirmen; kürtçe: teşi veya serteşi), tütün tahtası (dar-i tütün), müzik aletleri, özellikle „tambur“ dedikleri bağlama (saz), su fıçısı veya testisi, sepet ve elek yapıp satarak, düğünlerde müzik yaparak, ayrıca keklik tutarak geçimlerini sağlıyorlar. Bunlar daha çok kendi aralarında kız alıp veriyorlar. Müslüman olduklarını söyledikleri halde, kurallarını pek önemsedikleri yoktur.

    Le Coq, Zincirli’deki Abdallar’ın konuştukları dil hakkında bir ses kaydı yapar, kendisi erken dönmek zorunda kaldığı için, bunu W. Foy’a bırakır.

    W. Foy, değerlendirmesinde, Teberci Abdallar’ın göçebe Yürüklerin bir kolu olduğunu, fakat onlardan farklı bir dil konuştuklarını yazmaktadır. Dilleri, cümle kuruluşları, fil çekimi yönünde güney Türkçesine benzediği halde, sözcük bakımından, daha çok Kürtçe, bazı kelimeler Çingenece ve Anadolu’nun artık kaybolmuş bazı sözcüklerinden oluşmaktadır. Le Coq, bu dilin, Urumiye gölü civarındaki Hallac köylerinde yaşayan Teberci ve Domaların; Batı İran’da „Karacı“ dedikleri Çingenelerin (Romların)[5] lehçesiyle yakın benzerlikleri olduğunu yazmaktadır.

    Doğu Türkistan’daki Abdallar’la igili önemli bir çalışmayı da 1906/1907’lerde C. G. Mannerheim, Kaarlo Hilden ve Gustav Raquette yapar. Kaarlo Hilden’in yaptığı daha çok antropolojik bir çalışmadır. Kaarlo, bu araştırmasında, Doğu Türkistan’daki Abdalların kesin olarak Moğol asıllı olmadıklarını,  bunların bir ihtimal doğulu, Ermeni ve Turani ırkların bir karışımı olabileceğini belirtmektedir.[6]

    İsveçli Gustav Raquette de, tıp öğreniminden sonra 1886-1921 yılları arasında misyoner olarak Doğu Türkistan’da, bilhassa Kaşgar ve Yarkand bölgelerinde ve 1906’da Yarkand’taki Abdallarla ilgili bazı araştırmalarda bulunur.[7]

    Gerek Orta Asya uzmanı M. Aurel Stein’ın[8] 1911-12’lerde Xinjiang bölgesindeki Abdalların, gerekse Zhao Xiangru ve Haxim’in[9] 1976’da Hotan bölgesinde, Giwoz köyündeki „Äynu“ (Eynu), Uygurlar tarafından „Abudaerren“ diye adlandırılan Abdalların dilleriyle ilgili yaptıkları araştırmalarda, köken olarak İran’dan gelen bu halkın, konuştukları dilin Hint Avrupalı dil topluluğuna dahil olan İran dilinin bir kolu olduğunu, ama zamanla Uygurca’nın etkisinde kalarak birçok değişiklikler gösterdiğini yazmaktadırlar.

    Sinolog O. Ladstätter ve Türkolog A. Tietze’nin, 1983 ve 1986’ da Xinjiang’a yaptıkları bir araştırma gezisinde, Urumci’de değişik üniversite ve Kaşgar’daki Pedagoji Yüksek Okulundaki birçok bilim adamlarıyla yaptıkları görüşmelerde  yöredeki Abdalların kökenleri ve dilleri hakkında geniş bilgiler edinirler; ayrıca Abdalların yerleşim alanlarını gezerek yerinde incelemelerde bulunurlar.[10]

    Türkiye’deki etnik gruplarla ilgili, köy birimlerine kadar inerek geniş çaplı bir araştırmayı gerçekleştiren Peter Alford Andrews, Abdallar’la ilgili yaptığı incelemede, yukarıda belirtilen bilgiler dışında, Ga-ziantep yöresindeki Teberci Abdallar’ın verdiği bilgiye göre, Dedem-oğlu önderliğinde Türkmenlerle birlikte, Sivas ve Yozgat yöresinden göç ettiklerini belirtmektedir. Ayrıca, Yozgat bölgesinden Konya’ya göç eden „Carcar“ diye adlandırılan Abdallar’ın, kendilerini köken olarak Alakeçili Yörükler’e, Güney ve Doğudaki Abdallar’ın bir çoğunun Beydili oymağın’a, bir kısmının da kendilerini Karakoyunlular’a bağladıklarını yazmaktadır. Yine Andrews’in, Atabeyli’ye[11] dayanarak verdiği bilgilere göre, Antalya’nın Zeytin Köyü mahallesinde oturan Abdallar’ın, kendilerinin Türkmenlerle birlikte Horasan’ dan Anadolu’ya geldiklerini belirtmektedir.[12]

    Güney ve Güneydoğu Anadolu’daki Türkmen boyları arasında gezerek, onların yaşam tarzları, folkloru, etnik yapıları ve aşiret düzen-leri hakkında geniş çaplı bir araştırmada bulunan Ali Rıza Yalman (Yalgın), Gaziantep/Kilis yöresindeki Elbeyli oymağı arasında incelemelerde bulunurken, 1931’lerde (Mayıs ayında) Suriye sınırına hakim bir tepe üstünde kurulan ve elli evden oluşan Yazlıbecer köyünde konaklanır. Yazlıbecer, Ağcabekirli ve Elbeyli ile Türkmen ve Yörükler arasında birleşik bir köydür. 1722’lerden önce Şirvanlı aşiretinin kışladığı bu köye, daha sonra Türkmenler yerleşir.[13]

    Ali Rıza Yalman,Yazlıbecer köyünde Abdal Topal ismindeki bir saz şairinden çeşitli bozlak makamlarından (Urum Bozlağı, Düdem Bozlağı, Benderi Bozlağı, Yelri (?) Bozlağı gibi) nefis türküler dinler. Sohbet esnasında kendisine, „Çingene misiniz?“ diye sorar. Bunun üzerine Topal Abdal: „Haşa efendim, biz Çingene değiliz! Çingene soyu ayrıdır“ yanıtını verir. Topal Abdal, yörede, Fakçılar, Tencili, Beydili, Gurbet veya Cesis, Kara Duman gibi Abdal boylarının yaşa-dığını belirtmektedir.[14]

    Fuat Köprülü de, 1935’de Abdallar’la ilgili yaptığı bir araştırmasında,  Anadolu Abdalları’nın büyük bir çoğunluğunun inanç yönünde Alevi-Kızılbaş oldukarını belirtmektedir:

    „Anadolu Abdalları’nın ekseriya Alevi sahalarında bulunmaları ve Alevi akideleri taşımaları da çok mühim bir noktadır. Fakat, bu mesele de henüz iyice tetkik edilememiş ve Anadolu’da yaşayan bütün Abdal zümrelerinin Alevi olup olmadığı henüz anlaşılmamıştır. Ancak, yukarda verilen malumat, onlardan hepsinin değilse bile büyük bir ekse-riyetinin Anadolu’daki diğer Heteredoxe taifelerden -Kızılbaşlar, Tahtacılar,v.b.- farksız bir suretle Alevi olduklarını; Dedelerinin diğer zümrelerin Dedeleri gibi Hacı Bektaş merkezindeki Çelebiler’le alakalarını açıkça göstermektedir. Demek oluyor ki, âyin ve akide bakımın-dan, Abdallar’ı, türkülerinden en ufak bir şüphe bile olmayan ve eski Türk Şamanizminin izlerini hâla saklayan Anadolu Alevi Türkleri’ nden ayırmaya imkân yoktur. Abdallar da onlar gibi kısmen göçebe olmakla beraber kısmen de eski zamanlardan beri toprağa bağlanmış, ekincilik hayatına geçmiş bulunuyorlar. XVI. asırdan beri bütün Anadolu ve Rumeli Kızılbaş zümreleri arasında kuvvetle yaşadığını bildiğimiz Safevilik izleri bunlar arasında  da vardır. Şu halde, ne yaşayış şekilleri, ne de âyin ve itikadları bakımından bunlara çingenelik isnadı kolay kola kabil olmaz…“[15]

    Anadolu etnografyası ve folkloru konusunda önemli çalışmaları olan M. Şakir Ülkütaşır’ın, Anadolu’nun değişik bölgelerinde yaşayan Abdal toplulukları hakkındaki şu incelemesi kayda değerdir: „Abdallar, çoğunlukla yerleşmiş ve kısmen gezgin bir halde yaşayan Alevi kümelerden biridir. Anadolu’nun muhtelif yerlerinde bir takım Abdal köyleri, dağınık yığınakları vardır. Gezgin Abdallar, yılın  belli mevsimlerinde yer yer dolaşarak köy kıyılarında otururlar.  Orta, Güney ve kısmen de Batı Ana-dolu başlıca  dağılış yerlerini teşkil eder. Bunların sayısı bütün Anadolu’ da 30-40 bin kadar oranlanabilir (1936). Bu kümeye ad olan Abdal kelimesinin taşıdığı anlam itibariyle abdallık, sofuluk, kalenderilik ve devrişlik gibi öklemter ifade eder. Binaenaleyh Abdal kelimesi bu kümenin izdeş olduğu soyu değil, ancak dinsel bağlılığı bildiren bir addır.  Nitekim değerli bilginimiz Bay Fuat Köprülü de onaltıncı asırda „Abdal“ kelimesinin İran’da ‘dervişlik’ anlamında kullanıldığını ‘İlk Mutasavvıflar’ adlı kitabında yazmaktadır.

    Abdallar, soy itibariyle Türkmendirler. Bunları, dili, soyu tamamen başka olan çingenelerle hısım veya yurt tutmuş çingene gibi saymak doğru değildir. Halk bunları elek ve sepet yapmak, bir kısmı da gezgin olmak bakımından çingene gibi tutar. Halbuki bu şekil ilmi bir sayma olmaktan çok uzaktır. Anadolu’da eskidenberi yerleşmiş Abdal oymakları vardır. Bugünkü Abdalların çoğu da kendilerinin Türk soyundan ve İslâm olduklarını söylerler. Bu arada başlarında bulunan uluları „Kara Yağmur“ un birliğinde ‘Horasan Erleri’, Güneydoğusu Abdalları ise ‘Beydili’ aşireti ile beraber Anadolu’ya geldiklerini de ilâve ederler. Dil-leri Türkçedir…

    Abdallar türlü zanaatlar yapar, iş tutarlar. Bir kısmı davul, zurna çalar, köçeklik, elekçilik, sepetçilik yapar. Köylünün saban, tırpan, orak, nal gibi tarım aygıtlarını yaparak demircilik ve nalbantlık ederler. İçlerinde doğrudan doğruya çiftçilikle uğraşanlar azdır. Hasat mevsiminde ırgatlık yaparak ve kırf[16] toplıyarak geçinenleri vardır. Bir kısmının da sünnetçilik, kasaba ve bilhassa köylerde dilencilik, üfrükçülük, hekimlik başlıca geçim araçlarını teşkil eder. Bunlar kırlardan topladıkları otlarla türlü ilâçlar yaparak satarlar ve köylüler de bu ilâçları başağrısı, mide ve karın ağrısı, çeşitli deri hastalıklarında kullanırlar. Abdal hekimleri bunlardan başka kulunç kırarlar, kan alırlar ve daha birçok hastalıkları sağıltma ile de uğraşırlar. Bu yoldaki bütün bilgi ve usulleri de sınama esası üzerindedir. Hatta bunların sağıltma usülleriyle eski ve yerleşmiş ağrılardan kurtulduğunu söyliyen birçok köylülere rastlanır. Güney Anadolu’daki Abdallar’dan bir kısmı, bu arada ‘Tencili Abdalları’, kuyumculuk ve canbazlık ile, ‘Kazancı’ adı verilen Abdallar da bakır kap kacak yaparak geçinirler.

    Diğer Alevi kümeler gibi Abdallar da Sünni köylüleri ile karışmazlar; kız alıp vermezler. Esasen, Sünni köylüler tarafından, doktrin (öğreti) ayrılığı dolayısiyle olsa gerek, bunlar yadırganır. Abdallar, yaşayış, gidiş itibariyle ötekilerden, yani Tahtacılar, Çepniler gibi Alevi kümelerden daha kalender, daha açık ve harabatidirler… Kadınlarında örtünme yoktur. Alevi kadınları, Sünni erkeklerden kaçınmak isterler. Abdal kadınları ise herkese karşı açıktır. Bunlar, esmer yüzlü, kavruk ve tıknaz vücutludur. Giyinişleri ‘Avşar’ kadınlarının giyimlerinin hemen tıpkısı gibidir. Çok çalışkandırlar. Çocuklarını bir torba içinde veya iple bağlı olarak sırtlarında taşırlar.

    Abdallar, yolak itibariyle ‘Alevi-Caferi’dirler. Abdallarla köy Bektaşileri, Çepniler ve Tahtacıların cem âyinleri hep birdir. Cem âyini için çoğu uzun geceler ve bilhassa zemherinin ortaları ve yirmi yedinci gecesi seçilir. Köyün etrafını beklemek üzere ‘gözcü’ adı verilen canlar gündüzden ayrılır. Gece köy veya oba halkı âyin yapılacak yerde, ekseriyetle babanın evinde toplanırlar. Âyin zamanında halkı toplayan kimseye „Pervane“ derler. Bu sazlı ve sözlü âyine kadın ve erkek bir olarak girerler. Baba yüksekçe bi minderin üzerine oturur. Ellerini dizlerine dayar, kollarını ; her içeri giren kapının önünde boyun keser, dikilir. Baba destur eder (izin verir), gelir avucunun içerisini öper, çekilir. Tekrar destur alır, oturur. Öteki Bektaşilerin cem âyinlerinde olduğu gibi demler alınır, nefesler, sağular ve ilâhiler okunur; sazlar çalınır. Yol erkânından, Kerbelâ acığından bahsolunur. Cem âyininde bir de ‘yasacı’ vardır. Bu adam taşkınlık edenleri, yüksek sesle konuşanları susturur. Kadın, erkek semahlar dönülür. Bu âyinlerde, uzaktan sanıldığı gibi ‘mum söndürme’ denilen ve edeb ve ahlâk dışında kalan iş ve hareketlerden hiçbirinin olması imkânı yoktur. Çünkü, bu âyinlere girebilmek için herkes evli olmak; yol, erkân kurallarına ikrar vermiş, girmiş bulunmak gerektir. Bunlar arasında bacıların namusu inan altındadır. Aynı zamanda erenlerin ruhaniyeti de âyinde hazır bilindiği için ufak  bir saygısızlık yapılamaz. Âyini cemlerin sonunda gündüzden hazrırlanmış olan yemekler yenilir, gülbenklar çekilir.

    Abdallar, sofiyan erkânının adab ve şartlarından ayıtan ‘Risalei Şeyh Saviyüddin Erdebili’ adlı yazma bir kitaptan başka ‘Menakıbi Evliya’ denilen ve erenler, evliyalar hakkında düzülüp basılmış birçok epik destanları kapsıyan dergileri de kutsal tutarlar. Bunlardan bilhassa ‘Şah Hatayi’, ‘Abdal Musa’ ve ‘Kaygusuz Sultan’ taraflarından söylenmiş nefeslere, öykülere fazla değer verilir; saygı ile söylenir. Abdal oymaklarının “Guyende“ (Zakir) denilen sazcıları olup, kendi aralarında mevcut ananevi öykü ve destanları sazları ile çalar ve söylerler.

    Abdallar, öteki Anadolu köylü sofiyan sürekleri ve Bektaşiler gibi, vaktiyle Hacı Bektaş merkezindeki Çelebileri, Dede babaları tinel uyraç sayarlardı. Abdal dedeleri, Hacı Bektaş Çelebisi’nden izin almadan dedelik yapamazdı. Bununla beraber, Konya ve Adana gibi merkezlerdeki büyük Dedeleri vasıtasiyle Çelebilere yaklaşabilirlerdi. Konya’daki “Kara Yağmur Dede”, Horasan soyuna bağlı ve kutsal sayılan bir zat olarak tanınmıştır. Bugün Türkiye sınırları içinde bu gibi dinsel âyinler bir kanunla yasak edilmiştir. Fakat, sürekli bir şekilde hükümet kontrolundan uzak kalan Alevi kümelerinin oturduğu köylerde böyle âyinlerin hâla gizlice yapılmakta olması ihtimalini varid sayabiliriz.“ [17]

    Zengin bir kültür mozaiğine ve folklora sahip Abdalların, halk müziğimize önemli katkılar sağladığını da burada belirtmemiz gerekir. 20. yüzyılın halk müziği ustalarından Kırşehirli Muharrem Ertaş ve oğlu Neşet Ertaş, Kırıkkaleli Hacı Taşan, Ürgüplü  Refik Başarak, ayrıca Çekiç Ali bu grubun önemli temsilcileridir.

    Yaşar Kemal’in, “Bozkırın tezenesi” olarak adlandırdığı, kendisi ise ezikliğin, tasavvufta Hak ve halk âşıklığının bir ifadesi olan “Garip” mahlasını kullanan, halk müziğimizin, özellikle bozlak geleneğinin önemli temsilcilerinden Neşet Ertaş’ın şu anlamlı dizeleriyle konuyu bağlayalım:

    SEVGİ EKELİM, SEVGİ BİÇELİM

    Dışın güzelliği, için kalayı
    Yüreği pak eden sevgidir sevgi
    Kula kazandıran cennet âlâyı
    Hak ile hak eden sevgidir sevgi
    Sevgi dolsun her nefesten içelim

    Sevgiler ekelim, sevgi biçelim

    Sevgi dünyasına yalan giremez
    Gönülden sevmiyen Hakk’a eremez
    Bakar ama perde vardır göremez
    Perdeyi kaldıran sevgidir sevgi
    Sevgi doldur bâdelere içelim
    Sevgiler ekelim, sevgi biçelim

    Garib’im aklımı alan bir gözdür
    Yanar yüreğimde aşkı bir közdür
    Hayvan dünyasının nimeti azdır
    İnsana çok eden sevgidir sevgi

    Sevgi dolsun her nefesten içelim
    Sevgiler ekelim sevgi biçelim.

     

    CENNETTİR BU DÜNYA İNSAN OLANA

    Gözleri kör değil, kulağı sağır
    Bütün kâinatı bilmekte insan
    Hayvan cehennemde cezası ağır
    Huriler içinde cennette insan

    Temizlenmiş ruhu ak olmuş iken
    Allah’ın katında pak olmuş iken
    Ruhu can ile can hak olmuş iken
    Neden başkasına minnette insan

    Cennettir bu dünya insan olana
    Cehennem de burda hayvan olana
    Gönül Hakk’tır kıymetini bilene
    Onu saygıyla almakta insan

    Şüphesiz Allah’ın gökler ve yerler
    Garib’im biliyor sağırlar körler
    Arıyan Mevlâ’sın bulurmuş derler
    Arayıp kenidini bulmakta insan.

     

    BENİM YURDUM

    İsterim ki bu dünyada
    Hiç kimse cahil kalmasın
    Okusun ilmin kitabını
    Cahilden akıl almasın

    Kendi kendini yedenlere
    İlim tahsil edenlere
    İlime doğru gidenlere
    Cehalet mani olmasın

    İlim edenler nurlaşıyor
    İlim etmeyen körleşiyor
    İlminen dünya birleşiyor
    Söyleki neden olmasın

    Can yakmadan atom gücü
    Birleşsinler tüm bilimci
    Dilerim olsun sahici
    Dünyada silah kalmasın

    Dünya cennettir insana
    Eşit olsun sana bana
    Kıyılmasın hiçbir cana
    Anaları ağlamasın

    Bütün dünya Allah diyor
    O’nun nimmetini yiyor
    İnsan kisvetini giyiyor
    Ayrılık güden olmasın

    Kendini bilen bunu anlar
    Çünkü haktır bütün canlar
    Yardımlaşsın tüm insanlar
    Dünyada fakir kalmasın

    Bir Garib’im budur derdim
    Tüm dünyayı ben de gördüm
    İsterim ki benim yurdum
    Dünyadan geri kalmasın.

     

    Anadolu’daki Alevi Abdalların yerleşim bölgeleri (il, ilçe, bu  cak ve köylerin) listesi:[18]

    ADANA/Merkez

    Kadırlı: Armağanlı, Azaplı, Çiğcik (Cıcık), Düğenli (Araplı), Elbistanlı (İlbustan), Hardallık, Kızılömerli, Mehmetli, Öksüzlü, Sıtır. Kozan: Bucak.

    Osmaniye: Toprakkale.

    ANKARA/Merkez: Çinçin Bağları (Teber Mahallesi). Çankaya: Çökçeyurt (Nenek)?, Soğulcak. Bala: Koçyayla (Ebülhas). Çubuk: Demirci. Delice: Elmalı. Haymana:Yeniköy, Çekirge, Yurtbeyli (Köseabdullah/ Köseaptal). Keskin: Keskin.
    Şereflikoçhisar: Altınbaşak (Kürtü)? (Kırşehir’deki Kürtköyü).

    ANTALYA/Merkez: Zeytin Köyü.

    BOLU/Düzce: Kırkpınar.

    ÇORUM/Merkez: Meciözü. Ortaköy: Yaylacık (Göpsen). Sungurlu: Pöhrek, Gölpınarlar.

    DENİZLİ/Tavas:/Merkez:  Horasanlı (Bereketli)? (Kızılca, Nigfer).

    ESKİŞEHİR Sarıkavak?

    GAZİANTEP/Oğuzeli (Büyükkızılhisar): Beşdeli, Çatalsu (Arkık), Çaybaşı (Çağdın), Sergili (Beledin/Belediçin). Akçaağıl (Bakıt/Bekit), Demirkonak (Barna).

    Güzelbey’in  Gaziantep yöresindeki Abdallar’ın dağılımıyla ilgili verdiği liste ise şöyledir:[19] (Genel olarak „Teberci“ diye adlandırılan buradaki Abdallar’ın oymak isimleri baş harfleriyle belirtilmiştir: P: Paparlar; MS: Maya Sekenler; KH: Kara Hacılar; KU: Kurular; K: Kuyucular; K Hüs: Kara Hüseyinler).

    GAZİANTEP Merkez: Karaçomak (KH), Kerer (KH), Körkün/Görkün (KH), Yağdöven/ Küçükmasere (KH), Zeytinli/Ulumasere (KH).

    Kilis: Bozcayazı/Zabaran (P).

    Oğuzeli: Town/Büykkızılhisar (MS), Belören/Tılbaşarmezrası (MS), Beşdeli (KH), Çatalsu/Arkık (KH), Çaybaşı/Çağdın (MS), Dokuzyol/Uruş (K),  Dutluca/ Tutluca (K), Ekinveren/Tilsevet (K), Gündoğan/Tılbaşar (MS), İkizkuyu (KH), Sazgın/Sezgin (KH), Sergili/Belediçin/Beledin (K), Taşyazı/Hengirmen (KH), Tınazdere/Hülümen (K), Uğurova/Rumevlek (K), Yakacık/Ziranba (MS), Yazılı/ Tünk/Tümp/Tünp (KH), Yeşildere/Hacar/Gürsü (MS), *Yenice (MS) *Dehebi MS. [20]

    Elbeyli: Akçaağıl/Bakıda/Bekit (KH), Çangallı (KU), Geçerli/Kumsurun (KU), Günece/Havarin-Aktepeköy/Güneyşe (MS), Karacurun (KU), Selmincik (KU), Yağızköy/Vahvin/Varlanos/Vafyanız (K). Doğanpınar/Haral (KU): Akçakoyunlu (KU), Arslanlı/Şıhbilecen/Şeyhbilecen (KU), Asmacık/Tilhalit (KU), Demirkonak/Barna (KU), Dibecik/Vasili (KU), Güveçli/Germik/Gemrik (K), Hatunlu (KU), Hötoğlu (KU), Karacaören/Derokaracaören (KU), Karadibek/Harnuba (KU), Kılavuz (KU), Kuruçay/Kerfersarı (KU), Sevindi (KU), Sütlüce/Kürtosman (MS), Tüzel (MS), Üçdamlar/Kandevir (KU), Üçkubbe/Üçkuppe (KU).

    KAHRAMANMARAŞ Pazarcık (K Hüs).

    KAYSERİ

    Merkez, Bünyan, Sarız

    KIRŞEHİR Merkez: Bağlarbaşı Mahallesi, Denek Mahallesi, Karalar, Kortolu? (Kırtıllar), Aşıkpaşa, Çukurçayır, Kürtköyü (Ankara’ya bağlı?). Kaman.

    KONYA Ermenek: Çukurbağ.

    NEVŞEHİR Hacıbektaş.

    SİNOP: Gerze: Abdaloğlu (Ahmetoğlu).

    SİVAS Gemerek: Eskiyurt (Alakilise). Kangal: Abdaloğlu. Koyulhisar: Yukarıkale. Suşehri.

    TOKAT Niksar

    YOZGAT:

    Merkez: Kuzan, Sarınınören (Sarınınviran).

    Boğazliyan:Yenikışla.

    Çayıralan: Çukurören, Evciler, Gülderesi, Karaazap, Kurtderesi, Ortaköy.

     Yerköy: (Aşağı?) Elmahacılı.

    Farklı kaynaklara dayanarak hazırlanan diğer bir liste:[21]

    ADANA Merkez: Boynuyoğan

    Karataş: Yürük? (Sırkenli).

    Kozan: Abdalören.

    Osmaniye: Arslanpınar (Aptalpınar).

    AFYONKARAHİSAR

    Çay: Deresinek (Dereçine)

    Dinar?

    AMASYA Merzifon.

    ANKARA Merkez: Abdalan (Hüseyin Gazi Tekkesi, Hüseyin Gazi Dağı), Çubuk, Haymana, Keskin

     

    ANTALYA Elmal, Serik: Gebiz

     AYDIN:Yeniköy.

     BALIKESİR/Balya.

     BİNGÖL Genç: Abdalan (y.i. Sırmalıoya).

     BOLU Düzce: Akpınar, Aptalgideni (Esençam), Çam.

     Mudurnu: Abdalar Köyü (y.i. Elmacıkdere?).

     BURSA/Merkez: Abdal Mahl.

     ÇORUM/Merkez: Aptalata (Abdalata), Aptalbodu (Yenihayat), İskilip, Osmancık

     DENİZLİ, Sarayköy: Abdal Köyü

     DİYARBAKIR/Dicle: Abdalan (Kaygısız).

     ELAZIĞ/Karakoçan: Abdalan Mezrası (Okçular).

     ERZURUM Aşkale: Abdalcık.

     ESKİŞEHİR Merkez: Koşmat (Yayıklı)

     GAZİANTEP İslahiye: Karaburçlu.

     GİRESUN/Bulancık: Piraziz (Eren), Abdal Mahalle.

     GÜMÜŞHANE/Bayburt: Yakupatptal.

     HATAY/Reyhanlı: Aptalhüyük (y.i. Gazimürseltepesi?).

     İÇEL Anamur: ?, Mut: Sarıbucak, Silifke:(Say Mahl./Kıptiye)., Tarsus: Abdal Kuyusu.

    KARAMAN Merkez

    KARS Çıldır: İrişli (Göldalı). Selim: Bayburt.

    KASTAMONU: Azdavay: Körşiş (y.i. Karabükü), Abdal Mahalle. Taşköprü: Abdal Hasan Köyü (Abdal Hasan Türbesi), Aptalköyü (y.i. Şahinçatı?).

    KAYSERİ Bünyan: Koyunabdal.

    KIRIKKALE/Merkez: Keski

    KIRŞEHİR/Merkez: Aşıkpaşa Mahl., Başbağı Mahl.) Akpınar: Gırtıllar Köyü.Kaman: Sarıuşağı Mahl.)

    KONYA/Merkez: Abdallar Mahallesi, (Gordlevskij’nin verdiği bilgiye göre: Dervişler Mahallesi veya Ce(y)ran Mahallesi)[22] (Ilgın: Abdallar Mahl.)

    MANİSA Gördes: Borul, Kula: Abdal Mahl.

    MUŞ Bulanık: Abdalbayazıt.

    NEVŞEHİR (Hacıbektaş: Geygel Köyü?)

    NİĞDE/Aksaray: Abdallar Köy. Ortaköy: Künbet (Kümbet).

    SAMSUN/Havza

    Lâdik: Karaaptal (Karaabdal).

    SİVAS

    Şarkışla: Abdallı.

    Suşehri: Karayakup.

    TOKAT

    Niksar:Abdaldamı (y.i. Güzelyayla)

    Zile: Abtallar (y.i. Selamet).

    TRABZON/Vakfıkebir: Abdallı (y.i. Yeşilköy).

    TUNCELİ/Pülümür: Şampaşakaraderbendi, Abdalan mezraa.

    URFA/Birecik: Abdallo (Mezrea?); (Siverek).

    VAN/Erciş: Abdalmezrası.

    YOZGAT/Merkez: Kırıksoku Köyü.

    ZONGULDAK

    Devrek: Aksu.

    Ulus: Helkeme (Üçsaray), Aptaloğlu Mahalle.

    DİPNOTLARI

    1   Nakib (Ar): Arapça nakabet’ten vekil, yardımcı; bir tekkede, tekke Postnişinine veya Mürşide yardım eden en eski derviş veya dede.Nakib-ül-eşraf: Peygamber, in (Ehl-i Beyt’in) soyundan gelenlerinsecarelerini (soy kütüklerini) tespit etmek ve onların işlerine bakmak için din ulemalarından oluşturulan bir kurul. Peygamberin torunu Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere „Şerif“, Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlere ise „Seyyid“ denir.

    2  GOLDZIHER, I. 1913: 71.

    3 Gewende: Farsça Guyende, saz şairi, söyleyici demektir.

    4 Teber: Dervişler tarafından taşınan yarım ay şeklindeki balta. 5 Farsça kökenli çingene sözcüğü, çengian’dan çeng (çalgı, müzik aleti) çalan an-lamında, genellikle çalgı çalarak geçmini sağlayan topluluğa (Rom’lara) verilen bir isim. Doğuda gurbete düşmüş anlamında „gurbat, gurbati veya kurbat“da denir.

    6 HILDEN, K. 1949: 72-77.

    7 RAQUETTE, G. 3-15.

    8 STEIN, M. A. 1912 (1968): 501, 502.

    9 Zhao Xiangru/Haxim. 1981: 44-48.

    10 LADSTÄTTER, O. / TIETZE. 1994.

    11 ATABEYLI, N. K. 1934: 5:81-3.

    12 ANDREWS, P. A. 1989: 435-438.

    13 YALMAN, A. R. 1977: 10. vd.

    14 YALMAN, A. R. 1977: 18.

    15 KÖPRÜLÜ, F. 1935: 23-56.

    16 Kırf, Abdalların bir deyimi olup, esası şudur: Buğday biçilirken Abdallar tarlaya gelerek bir zurna faslı yaparlar. Giderken de hurçlarına (heybelerine) buğday ba-şaklarını doldurup giderler. Böylece her tarlaya uğrar, kırf  ederler. Diğer ürünlerin hasadında da bunun aynısını yaparlar.

    17 ÜLKÜTAŞIR, M. Ş. 1936: 45-47

    18 Türkolog A. Tietze’nin 1983’te yaptığı tespite göre düzenlenen bu liste, Peter Alford Andrews’in „Ethnic Groups in the Republic of Turkey, Wiesbaden 1989, s. 226 vd.“ yapıtından alındı. Geniş çaplı bu listenin sadece özetini burya aldık.

    19   GÜZELBEY, C. C.1972: 21-25.

    20 *Bu köyler Genel Nüfus sayımında belirtilmemişti. Bir ihtimal zamanla başka köy veya kasabanın mahallesi olmuş olabilirler.

    21 ANDREWS, P. A. 1989: 236.

    22 GORDLEVSKIJ, V.A.: 1927: 5.

     

    BİBLİYOGRAFYA

    ANDREWS, Peter Alford (Ed.): Ethnic Groups in the Republik of Turkey (Beihefte zum Tübinger Atlas des Vorderen Orients, Reihe B, Nr. 60),Wiesbaden 1989.
    Atabeylİ, Naci Kum: Antalya Tahtacılarına Dair Notlar, Türk Tarih, Arkeologya ve Etnografya Dergisi, IV. Sayı, İstanbul 1940.

    Atabeylİ, Naci Kum:Teke (Antalya) Yürükleri Hakkında Notlar, Türk Tarih, Arkeologya ve Etnografya Dergisi, IV. sayı, İstanbul 1940.

    ATABEYLİ, Naci Kum: Anadolu’da Oğuz Destanı,  Ün I, s. 5:81-3, Isparta 1934.

    BİNBAŞ İlker Evrim: Kırşehirli Bir Abdal: Neşet Ertaş, Aylık Müzik Dergisi, Sayı: 3 (Nisan 1996), s. 22-23.

    GOLDZIHER, I.:Die Abdal in: Enzyklopädie des Islam, Band 1, Leiden/Leipzig 1913, s. 71.

    GRENARD, F.: Le Turkestan et le Tibet, Leroux 1898),

    GordlevskI, V.: Karakoyunlu (Azerbaycan’ı tetkık ve tetebbu cem. Ahbarı) Bâku 1927, nu. 4, s. 5-13)

    GÜZELBEY, Cemil Cahit: „Abdallar“, Folklor Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 25  (1972)

    HILDEN, Kaarlo: The Abdals in Eastern Turkistan from an Anthropoligical Point of View, in: Journal of the Royal Central Asian Society, vol. XX XVI, January 1949.

    inönü Ansİklopedİsİ, Abdal mad., cild 1, Ankara 1946, s. 29.

    Köprülü M. Fuad: Abdallar, Türk Halkedebiyatı Ansiklopedisi İstanbul 1935, s. I: 23-56

    LADSTÄTTER, Otto / TIETZE Andreas: Die Abdal (Äynu), in: Xinjiang, in: Xinjiang, Wien 1994.

    LE COQ, Albert v.: Die Abdal, in: Baessler-Archiv, Band II, Leipzig/Berlin 1912.

    LE COQ, Albert von: Kyzylbasch und Jäschilbasch, in: Orientalisches Archiv, Hrsg. von Hugo Grothe, Bad III, Leipzig 1912/1913

    PELLİOT, P.: Les Âbdâl de Painâp, in: Journal asiatique, Xe Série, t. IX, 1907.

    STEIN, M. Aurel: Ruins of the Desert Cathay, Personal Narrative of Explorations in Central Asia and Westernmost China, Londaon 1912, Reprint New York 1968), Band I.

    TIETZE, Andreas: Zum Argot der anatolischen Abdal (Gruppe Teber), in: A.O.H., tom XXXVI, fasc. 1-3: 521-32, Budapest 1982.

    ÜLKÜTAŞIR, M. Şakir: „Abdallar“ maddesi, Etnhoğrafya Folklor Sözlük Taslağı, Halk Bilgisi Haberleri, Yıl: 5, Sayı: 51, İstanbul 1936, s. 45-47.

    ÜlkütaşIr, M. Şakir:Çeşitli Halk Gelenek ve İnançları Üzerine Küçük, Araştırmalar, Türk Folkloru Araştırmaları Yıllığı 1976, Ankara 1977, s. 307.

    Yalman (Yalkın), Ali Rıza: Cenupta Türkmen Oymakları I, II, Haz.: Sabahat Emir, Ankara 1977.

    XIANGRU, Zhao / HAXIM: Ainuyude shuci, in: Minzu Yuwen, Nr. 2,Peking 1981.

     

    * Abdallar’la ilgili bu makale, Ali Duran Gülçiçek’in yayımlanmakta olan Evrensel Boyutuyla Alevilik-Bektaşilik-Kızılbaşlık  yapıtından alınmıştır.

    (Abdallar’la ilgili Le Coq’tan bazı resimler)