Yargıtay Başkanı Sayın Eraslan Özkaya’nın Adlî Yıl Açış Konuşması (2003-2004)’ından “LAİKLİK VE DEMOKRASİ” başlıklı bölümü aynen yayınlıyoruz.
Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ana yapısı, vazgeçilmez belirleyici özelliğidir.
Gerek birey olarak, gerekse toplum olarak çağdaş tüm kazanımlarımız, laik düzen ile elde edilebilmiştir. Esasen, laiklik olmaksızın egemenliğin kayıtsız şartsız millet tarafından kullanılmasından, hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik hukuk devletinin mevcudiyetinden asla söz edilemez.
İleri medeniyet seviyesine ulaşmış tüm ülkelerde, değişmez din kuralları ile değişen toplum ve devlet yaşamının yönetilmesi hiç düşünülmemektedir. Bu nedenle büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk, akıl ve ilmi, hayata rehber göstermiştir.
İslamiyet’te din ve devlet işinin sınırlarını belirleyen ve birbirinden ayıran reform yapılmadığından, dinin devlet işine karışması ve devlet düzenine hakimiyeti kaçınılmaz bir sonuç olmuştur. Geçmişte ve zamanımızda şeriat hukuku ile yönetilen devlet düzenleri bunun somut örnekleridir.
Dinin devlet ve siyaset işine karışması ise, bir yandan dinin istismarına, tartışma konusu yapılıp yıpratılmasına yol açmış; öte yandan toplumların demokratikleşmesine, ilerlemesine, insan hak ve özgürlüklerinin gelişmesine engel olmuştur. İşte laiklikte; dinin kutsal yerinde kalması sağlanmış; devlet işleri ise aklın ve ilmin özgür ortamına terk edilmiştir. Laiklikte din ve devlet kendileri için belirlenen sınırlar içerisinde kalarak topluma barış, huzur ve güven getirmişlerdir.
Laik devlette, akıl, ilmin ve fennin özgür ortamında toplumu daha ileri medeniyet seviyesine taşırken, her fert dinini seçmekte, ibadetini yapmakta, inançlarını açığa vurmakta hür ve serbest kalmıştır.
Laiklikte, akıl ve din, toplum ve yönetim arasında çatışma değil barış, huzur ve dostluk mevcuttur. Çünkü laiklikte, akıl, inancın baskısından kurtulmuş ve özgür duruma gelmiştir. Laiklik, inanç ve ibadet özgürlüğünün temeli ve en büyük güvencesi olmuştur. Yüce İslamiyet dini akla büyük önem vermiştir. Ne var ki değişmez, tartışılamaz kutsal din kuralları kamu hukuku alanına hakim olduğu sürece aklın ve ilmin ışığında gelişme ve ilerleme azalmıştır.
Laiklikte, hiçbir zaman din dışlanmamakta, aksine din bulunması gereken kutsal yerinde korunarak, din ve vicdan özgürlüğü en geniş anlamıyla yaşama geçirilmektedir.
Devlet düzeninde ve bürokrasideki yapısal bozukluğun doğurduğu olumsuz sonuçlardan laiklik ilkesi sorumlu tutulamaz.
Laiklik kimilerinin söylediği gibi devlet otoritesini dışlayacak, başkalarının din ve vicdan özgürlüğünü tehlikeye düşürecek kadar sınırsız özgürlük tanıyan bir ilke de değildir. Evrensel hukuk kuralları bir hakkı kullanarak başka bir hakkın yok edilmesine izin vermez. Din ve vicdan özgürlüğü, başkalarının din ve vicdan özgürlüğüne saygıyı da içermektedir. Laik düzende, kişi ile Tanrı arasındaki ilişkide, sınırsız bir özgürlük tanınması esastır. Din, ibadet ve inanç kişinin özel hayatının kutsal bir parçasıdır. Devlet bu alana giremez, etki altına alamaz. Ancak tanınan bu özgürlük kişi ile Tanrı arasındaki boyutundan çıkarılarak, başkalarının ibadet ve inancına zarar verdiği, diğer bir anlatımla, kamu alanına taşırıldığı anda, tüm hak ve özgürlüklerde olduğu gibi devletin müdahalesi ve onu başkalarının din ve ibadet özgürlüğüne zarar vermeyecek sınırlar içerisine çekmesi gerekir. Laik düzende devlet tarafsız ve herkese eşit uzaklıktadır. Ancak sınır ihlallerine dur demek vazifesinin gereğidir. Özgürlük başkasının özgürlüğü ile sınırlandırılırsa haklılık kazanır. Aksi halde, kuvvetli zayıfın, çoğunluk azınlığın din ve vicdan özgürlüğünü gasp edecektir. Bu hazin sonucu tarihin tekrarı hep göstermiştir. Devlet bu anarşiye seyirci kalamaz. Sınırsız din ve vicdan özgürlüğü adına devleti devre dışı bırakmak isteyenlerin uzak amacı önce anarşi, sonra da teokratik devlet düzeninden başka bir şey olamaz. Devletin, dokunulmaz özgürlük bahanesiyle; bir kesimin din ve vicdan özgürlüğünün yok sayılmasına, zedelenmesine seyirci kalması, varoluş nedenine ters düşer. Ne pahasına olursa olsun, sınırsız din ve vicdan özgürlüğü isteyenlerle, İslâmi devlet kurma heveslilerinin aynı amaçta birleştikleri kuşkusuzdur.
Kavram kargaşası yaratılarak veya insan hak ve özgürlüklerinden, demokrasiden söz ederek, laik düzen hakkında zihinleri bulandırmak, din ve vicdan özgürlüğü ihlallerine zemin hazırlamaktadır.
Laikliğin demokrasinin temeli, din ve vicdan özgürlüğünün en büyük güvencesi olduğu hiç unutulmamalıdır.