İsmail Elçioğlu
Yazar-Araştırmacı-Dede
Alevilikte “On iki Hizmet”i, onun oluşum ve uygulama alanı olan Cemi, bir kaç sayfalık yazı ile izah etmek yeterli olmaz. Ancak konuyu kısaca ve öz olarak açıklamak olasıdır.
İslam dinini farklı yorumlayan mezheplerin ortaya çıkmasıyla, ibadet biçimlerinde de farklılıklar ortaya çıkmıştır. Ancak Alevilik’deki “CEM AYİNİ” bu farklıkların oluşturduğu bir durum değildir. Nedeni ise bir ayin biçimi olarak Cemin, tarih ve uygulama bakımından İslam dininin yayılmaya başlamasıyla yaşıt bir konumda olmasıdır. Yani Hz. Muhammed’in Miraca gitmesiyle eşit bir zamanda ve onun da katılımıyla gerçekleşmesidir. İlk “Kırklar Cem”inin toplanması Peygamber’in Mirac’dan dönüşüne rastlar. Hatta birçok Ehl-i Sünnet ve Şii kökenli tarihçiler de Peygamber’in, Mirac dönüşü bu Ceme katıldığı konusunda aynı görüşleri paylaşmaktadır. Günümüze kadar bu konuda karşı bir açıklama da olmamıştır.
Alevi Cemleri’ni oluşturan kuralların başlıca ve en önemli olanları, İslam dininin esaslarına dayanır. İslam öncesi dönemi inanç sistemleri, bazı norm ve öğeleri, nasıl bir bütün olarak İslam dinini etkilemişse, kaçınılmaz olarak Aleviliği de etkilemiştir. Ama daha çok İslam dininin ağırlığı altındadır.
Alevi Cemleri’ne insanların çağırılması ve toplanmaları, uygulanma ve işleyişe ilişkin kurallarda bir çok Kur’an ayetlerine göre hareket edildiği görülür. Ancak gerek yorum ve yaklaşım ve gerekse işleyiş ve uygulama bakımından Alevilik, islamın teokratik ve şeriatçı biçimi ile her hangi bir benzerlik göstermez. Hem öz hem de biçim bakımından köklü ve aykırı bir yapıya sahiptir. İbadet farklılığı oluşturan durumlar da bir anlamda bu anlayış ayrılığından kaynaklanmaktadır.
Allevilik’te eşitlikçilik, hoşgörü, sosyal adalet, Tanrı’nın insanda tecellisi ve paylaşımcılık ön pilanda gelmektedir. Bu nedenle de Alevi Cemleri’nde kadın-erkek ayırımı yapılmaması, Cemevi’nin eşiğinden adımını içeriye atan herkesin “Can” olarak görülüp, “Can” olarak hitap edilmesi söz konusu temel düşünceden kaynaklanır. Oysa şeriatın en katı bir biçimde uygulandığı Ehl-i Sünnet kesiminde durum kökten farklıdır. Yapılan dayatmalar ve mezheplerin sonradan İslama ilave ettikleri uygulamalar, hem Kur’an’a hem de İslam’ın toplum anlayışına temelde ters düşmektedir.
Diğer bir nokta da Alevilik’de insanın, Hakk’ın rızalığını alması olayı, Tanrı’yla İnsan arasında gerçekleşir. Bu şu veya bu şekilde başkalarının tahakkümü altında değildir. Bu yüzden Şeriat’ın katı kurallarını insana ve topluma dayatanlar, hem toplumsal barışın sarsılmasına hem de toplumun birlik anlayışına gölge düşürmektedir.
Aleviler ibadeti, ne Cennete gidebilmek için, ne de Cehennem korkusuyla yaparlar. Huri ve kılman bekleyişleri de yoktur. Alevilik bilime ve hakikate sırtını dönen anlayışı da kabul etmemektedir.
Aleviliğin İslam dinini yorumlama tarzını, tamıtamına yansıtmasa bile, ünlü Şii bilimcisi Kaşif’ül Kita şöyle demektedir:
“İslam dini içtimai kuralları toplayan, insanlar arasında birliği sağlayan, bir yanda insan’ın kendi nefsini kontrol altına almasını, öbür yandan ferdi içtimai toplumun faydasına vermeyi hedef eden bir dindir.
İslam dini bütün insanları bir gören, üstünlüğü yalnız topluma faydalı olmakta bulan, insan iradesini insanliğın faydasına yönelten, benliği ve bencilliği hiç mi hiç hoş görmeyen ve yeren, bu amaca zorla değil, akılla mantıkla, güzel öğütle, güzel mücadele ile varmaya ulaşan bir dindir.
İslam dini daha kurulurken, kullukla savaşa girişen, kula kulluk etmeyi yaradılışa aykırı bulan, hürriyeti esas tutan, kulluğu kaldırmak için bir yanda ulu Tanrı’ya yaklaşmayı vesile tutarak yaşayan, yaşayışı hürriyet nizamı içinde düzene sokan, dünya’yı cennete çevirmeye uğraşan bir dindir.
İslam dini son dindir. Ve her son, kendinden öncekilerden ileridir. Mükemmeldir. En kâmil ve mükemmel teşri esaslarını toplamış; artık başka bir dine lüzum kalmadığını kesin olarak söylemiştir; son beşeri ihtiyaçlara tam olarak cevap vermiş bir dindir.
İslam dini, gerçeğe en fazla önem veren, savaşı ikiye ayıran, insanın, benliği ile bencilliği ile, çeşitli şartların meydana getirdiği ihtirasıyla savaşı en büyük savaş bilen, her bilenin doğruyu buyurmasını, kötüyü batılı giderip yok etmesini farz bilen, çevrede haksızlık eden buyruk sahibine karşı gerçeği söylemeyi en üstün savaş sayan bir dindir”.
Görüldüğü gibi ünlü bilim adamı yakın mercek altına alındığında, düşüncelerinin sosyal açıdan Alevilik’le bağlantılı olduğu açıkça görülür.
Allah’ın birliğini “tevhid” ile yorumlayan ve kabul eden Alevilik, “Dört kapı-kırk makam” anlayışının yanısıra “ELİNE-BELİNE-DİLİNE” kavramlarıyla da inaçsal ve toplumsal sorunların temeline indiğini düşünmektedir.
Adalet, ahlak ve eşitlik prensiplerini de içinde barındıran bu yaklaşım, şeriatın zorlayıcı niteliğine karşı olduğu gibi, Kur’an, Ehlibiyet ve Hacı Bektaş Veli öğretilerini de içinde yaşatmakta ve onlara süreklilik kazandırmaktadır.
Alevilik güçlü bir ahlak sisteminin yanı sıra, eşitlikçi ilkelerin ve sosyal adaletin de temel savunuculuğunu da kendi içinde yaşatan bir inaç biçimidir.
Alevilik’de, hala Türkiye Alevileri’nde uygulana gelen altı tür Cem vardır. Bunlar şunlardır:
Sadece Cem içindeki Gülbenk ve dualar bir kaç sayfadan fazla tutar. Bu nedenle biz kısaca yukarıya aldığımız altı çeşit Cemin izahı ile yetineceğiz.
İrşad Cemi kısaca yeni yetişen kız ve erkek gençlerimizi eğiten, yolun kurallarını gösteren, Cemde nasıl davranacaklarını bildiren, duaları öğreten, insanların birbirleri ile nasıl kaynaşacağını sağlayan, dinler ve inançlar hakkında bilgilendirme yapan bir Cemdir.
Bu Cem Alevilikte Halk mahkemesinin işlediği, toplum içinde sosyal sorunların karara bağlandığı, toplumsal suç işleyenlerin müşkillerinin görülüp giderildiği, daha bir çok konuyu kapsayan bir Cem biçimidir. Bu Cemde tüm ihtilafları Dede, Pir veya Mürşid yöre halkının çoğunluğunun da katıldığı kararı uygular. Verilen karar herkes için geçerlidir.
Alevi Cemleri’nin içerisinde Müsahiplik Cemi çok önemli bir yer tutmaktadır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Alevilik güçlü ahlak sistemine dayanan, eşitlik ilkesini, paylaşımı ve sosyal adaleti kendi bünyesinde barındıran bir inanç biçimidir. Hamı kendi içinde olgunlaştırdığı gibi, “İnsan-ı kâmil”olmaya yönelik yoğun çaba ve çalışma içine girer. Aileleri birbirleri ile kaynaştırıp dayanışmayı sağlayan bir humanizmaya sahiptir.
İşte bunun adı insanın insanla Müsahib olmasıdır. Yani birbiriyle ilke birliği, yaşam birliği ve daha da ileriye giderek kardeşlik anlaşmasının musahiplik vesilesiyle ikrarlaşmasıdır. Alevilik’de Müsahip olmadan önce belli olgunluk aşamaları vardır.
Adına Lokma Cemi dediğimiz Cem, kulun kula razılık Cemidir. Bir helallaşma Cemidir. Bir gönül alma Cemidir. Adak Kurbanları, Adak yemekleri bu Cemde yapılır. Bu Cemin diğer bir adı da “DARDAN İNDİRME CEMİ”dir. Anadolu’nun bazı yörelerinde Lokma Cemi, diğer bazı yörelerden de Dardan indirme Cemi olarak anılmaktadır.
Dardan indirme, anne, baba veya bir yakının Hakk’a yürümesiyle ilgilidir. Baba, Anne veya bir yakın akrabası Hakk’a yürüyen kişi, ilk üçüncü günü bir yemek verir. Yedinci ve Kırkıncı günü tekrar bir yemek verilir. Bu her üç yemek bir gelenektir. Ancak dardan indirme Ceminin amacı değişiktir. Bu Cemin belli bir günü yoktur. Ama aynı yıl içinde yapılması da bir görev sayılır.
Ölen kişi için Alevilikte daha çok “Hakk’a yürüdü” deyimi kullanılır. Hakk’a yürüyen kişinin tüm tanıdıkları, alış veriş ilişkisi olduğu kimseler, çevrede tanıdığı akraba ve arkadaşları çağrılarak hem halkın huzurunda, hem de Dede’nin huzurunda razılık alınır. Borcu varsa ödenir. Alacağı varsa alınarak yakınına teslim edilir. Sağlığında gücendirdiği kimseler varsa onların razılığı alınır. Kurallar yerine getirildikten sonra yemekler yenilir. Dualar ve gülbenkler okunarak kişiye razılık verilmiş olunulur.
Abdal Musa, Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin önemli kerametler gösteren halifelerindendir. Abdal Musa Alevi ve Bektaşi’lerde saygı ile anılan, “sultanlık” payesi almış, bir çok kerametleri olan velilerden birisidir.
Abdal Musa Ceminde kural olarak bir yola alınma veya görgü amacı yoktur. Özellikle Ege ve Akdeniz yöresinde adına Tahtacı ve Çepni dediğimiz boylarda Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gecelerde adak kurbanları gibi konularla ilgili Cem düzenlenir. Bu cemler’de köy halkı biraraya toplanır. Dargınlar, küsler barışır, komşular birbirlerine lokma verirler.
Alevilikte görgü Cemi özellikle tüm kurallarıyla, Sivas, Erzincan, Tunceli, Tokat, Amasya, Malatya, Maraş, Adana, Mersin ve Hatay yöresinde noksansız olarak tatbik edilir. Görgü Cemine girebilmek için, Müsahipli olmak, evli olmak, adap ve ahlaka uygun olmak, düşkün olmamak, yani toplum içerisinde her hangi yüz kızartıcı bir suçu bulunmamak. Pire, Mürşide ve Dede’ye inançlı ve itikatlı olmak. Kişinin mevki ve makamı ne olursa olsun Cemevi’nin eşiğinden adımını içeriye attıktan sonra, Ceme katılan canlar kendi arasında bir fark gözetmemek ve Allah’ın birliğine Peygamberin Resulluğuna inanmaktır.
Alevi Cemleri, Ceme katılan aileler tarafından sosyal dayanışma suretiyle yaşamaktadır. Diğer bir deyimle Aleviler laikliği kendi içlerinde 1400 yıllık tarihi bir süreçde yaşatmışlardır.