“İmdi ol Sultanın sırrını sakla.
Az söz söyle. İnançlı ve bağlı ol.
Kavgalı yerden kaç, uzaklaş.
Bilmediğin kişiye yakın olma.
Düşmanlığı sabit ve ilerlemiş kişi ile dost olma.
Hiç kimsenin düştüğü kötü duruma,
uğradığı bir musibete gülme.
Kendinden ulu kimselerle mücadeleye girişme.
Doğru (müstakim) ol,
sıkıntıları ve felaketleri sabırla karşıla.
Sözünü önce düşün (fikir idüb), sonra söyle.
Sırrını çocuğa ve kadına (oğlana ve avrete) söyleme.
İbadete ve mala güvenme.
Yumuşak huylu ve güvenilir, temiz (halim ve selim) insan ol.
İnkârcıya (münkire) gönül verme;
Tanrı dostlarının (Evliyaullahın) sözlerini onlara söyleme. Kimseye hoşhuy deme.
Ne dünyaya fazla meyil göster,
ne de dünya için gönlünü mahzun et.
Kimseye bir çıkar için dervişlik satma.
Zahir padişahına yakın olma.
Mevki sahibi olanlara, vezir veya sair devlet adamlarının yanına varıp yüzsuyu dökme, yalvarma.
‘Bana eyi desinler’ diye sofuluk satma.
Düşmanına yüz verme.
Bulunduğun duruma şükreyle.
Zinadan uzak dur.
Elinden gelirse yalnız yemek yeme.
Tarikat pir-daşını gerçek kardaşun bil,
ondan ayrı görme.
Gönlünü tanrı dostlarından ve mürşidden asla ayırma
ve Hakk divanından ayrılma
ve verdiğin sözde, ikrarında dur.
Vaktini boşa harcama.
Evrenin en ulusu (Server-i Kâinat) Efendimiz Muhammed’i, Ali’yi, Ali’nin yakın dostlarıyla İmam Hasan ve Hüseyin’i (Eshab-ı Ali ve İmameyn) daima salâvatla,
yakarıyla anımsa ki Evrenin Efendisi (Seyyid-i Kâinat)
Peygamberimizin şefaatine mazhar olasın.
Hakk ehliyle (Ehlullah) ile muhabbette iken;
‘Eyvallah, kerem ettiniz’ deyip niyazda bulun.
Muhammed’e ve Ali’ye düşmanlık arzusunda bulunan
inançsızlar ile sohbet etme. Çünkü onların dostluğu
sana yarar getirmez.
Sakın İmamlara ihanet edenlere ‘iyidür’ demeyesin.
Dış görünüşünü süsleme, gönlünü güzelleştir.
Kallaş ve pirsiz kişiler ile yoldaş olma,
zira yol ve erkân bozulur.
Kötü (yavuz) olma,
zira yirmi dört saat içinde bin devire girersin
ve o devirlerin hangisinde bulunur isen
o sıfata bürünüp mahşer meydanına çıkarsın (haşrolursun).
Sürekli, sonsuza değin (Baki) gerçekler demine
Hû! Dost Allah, eyvallah!”
——————————————
* Bu metin, Musa Seyirci’nin (Abdal Musa Sultan, İstanbul, 1994, s. 5) ve Prof. Dr. Abdurrahman Güzel’in (Abdal Musa Sultan Velâyetnamesi, Ankara, 1999, s. xi) yayınlamış olduğu iki farklı Abdal Musa Sultan Pendnamesi karşılaştırılarak oluşturuldu.
1990’lı yılların başlarında yaptığım Abdal Musa Sultan üzerine ilk araştırmamı ve varmış olduğum sonuçları bir makale halinde yayınlamıştım. Daha sonraki yıllar bu çalışmayı, uzun aralıklarla çıkan iki kitabımda yeni ek bilgilerle genişleterek birer bölüm olarak sunmuştum.
2005 yılının ilk aylarında Abdal Musa Sultan Velâyetnamesi’nin bir elyazması fotokopisi elime geçti. Yazmanın sonunda, beşinci İmam Zeynelabidin oğlu Zeyd soyundan inme Veli Baba Sultan bin Hüseyin (ö.1647–8) imzasının bulunduğunu görünce kafamda, bu yazmanın ışığında Abdal Musa’yı yeniden ele alarak, Velâyetname metniyle birlikte kitaplaştırma düşüncesi doğdu.
Abdal Musa Sultan’ın tarihsel ve siyasal kişiliği çok önemliydi. Hacı Bektaş Veli’nin ardılı olarak, Beylikler Dönemi’nde XIV. yüzyılın ortalarına doğru Anadolu tarihini değiştirecek bir tercihte bulunmuş; resmi tarihin anlattıklarının tersine Osmanoğlu Orhan’ı (ö.1362) terkederek, Aydınoğlu Umur’u (ö.1348) desteklemiştir. Onun büyük donanmalarla denizlere egemen olma ve Bizans yönetiminin muhalif prensleriyle dostluklar kurarak, güçlü bir biçimde Balkanlara, Avrupa’ya açılma siyasetini beğeniyor olmalıydı ki, ona kızıl börk giydirip el vererek Gazi yapmış, sonra yanına kırk gazisiyle Seyyid Ali Sultan’ı katarak Çanakkale Boğazını nereden geçeceğine dair taktik vermişti. Umur Gazi’nin kendileri için yaşamsal tehlike gösteren bu siyasetini erken anlayan Avrupalı feodalleri, 1348 yılında Papa’nın da desteğiyle hazırladıkları ve Venediklilerin komuta ettiği büyük bir Haçlı donanmasıyla aniden İzmir’e baskın yapıp Aydınoğulları donanmasını yokettiler. Bu baskına yiğitçe direnen Umur Gazi de genç yaşta yaşamını yitirdi. Baskın defedilip, Haçlı donanması yokedilebilseydi tarihin seyri kesinlikle değişecek, belki bugün Osmanoğullarının değil, Aydınoğullarınınki gerçek tarihimiz olacaktı.
Teke Beyliği de Abdal Musa Sultan yaşarken Osmanoğullarına bağlanmamıştı. Ama Seyyid Ali Sultan’ın (ö.1402) Osmanoğullarının, Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa komutasında Çardak’tan (Çanakkale) Trakya’ya ilk geçişlerinde birlikte olduğu menakıpnamelerde anlatıldığına göre, kendisinden kılavuz olarak yararlanılmıştır. Demek ki o seçimini yapmış, yıllar önce Umur Gazi ile aynı yollardan birkaç kez Trakya’ya geçmiş olduğundan, askersel deneyimlerini ve bölge hakkındaki bilgisini Osmanoğulları’na sunmuştu.
Bunlara değinmemizdeki neden, toplumun alt sınıf katmanlarında halktan kişiler tarafından yazıya geçirilmiş velilerin, inanç önderlerinin söylencesel (efsanevi) yaşam öyküleri, keramet olaylarını içeren menakıpnamelerde ve onların kaleminden çıkmış risalelerde, yönetenlerin fetih ve zaferlerini veren resmi tarihin yazmadığı çok önemli toplumsal hareketler ve tarihsel olaylar gizli olduğunu vurgulamak içindir.
Basılı metinleri ve el yazısından tanıdığımız adları zorla sökebilecek kadar zayıf bir Eski Türkçe bilgisiyle, elimizdeki Veli Baba Elyazması’nda Abdal Musa Sultan Velâyetnamesi ile birlikte Kaygusuz Abdal Pendnamesi, yani “Öğütler Kitapçığı”nın bulunduğunu öğrendiğimiz zaman ilgim daha da arttı.
Ancak karşımızda metinlerin çevirmyazı (transliterasyon) güçlüğü bulunuyordu; çünkü yapılacak işte güvenirlilik sözkonusu olduğu kadar, ödenecek bedel için kaynak bulmak da sorundu. İlk aklımıza gelen, Edebiyat Fakültesi’nde çalıştığımız yıllardan arkadaşımız ve bu Osmanlıca dil ve bilgisine güven duyduğum elyazmaları uzmanı Doç. Dr. Hüsameddin Aksu oldu ve ona başvurdum. Sağolsun, bu konuyu görüştüğümüzde ödeyebileceğimiz bir bedeli kabul etti. Arkasından Karacaahmet Sultan Derneği’nin de bu bedeli ödemeyi üstlenmesi işleri kolaylaştırdı.
Ne var ki, metinleri istinsah eden yazıcının yazım yanlışları ve elimizde belgenin yalnız fotokopisini olması yarattığı zorluklar birlikte konuyla yakın ilgisi olmayan arkadaşımızın karşılaştığı çevrimyazı sorunları beni çok uğraştırdı. Metinlerin içeriği hakkında bilgim olduğu için ilk okuyuşta karşılaştığım konuyla ilişkisi olmayan sözcükler, anlamsız cümlelerle ve benzeri zorluklar gerçekten biraz moralim bozuldu. Saptadığım bazı yanlışları kendisiyle buluşup düzelttik, ama bu da yeterli sayılamazdı.
Abdal Musa Sultan hakkında yapılan araştırma ve çalışmaları yeniden gözden geçirip, yayınlanan velâyetname metinlerini bir kere daha inceledik. Zaten ortada birkaç yazar tarafından yayınlanmış iki metin vardı: s. Nüzhed Ergun’un Naci Kum’dan aldığı Isparta nüshası ve Prof. Dr. Abdurrahman Güzel’in geniş kapsamlı “Abdal Musa Velâyetnamesi” kitabındaki özgün metin. Bu sonuncusu, bizim çevrimyazısını yaptırdığımız Veli Baba elyazmasının bir diğer kopyasıydı. Bereket versin Prof. Güzel, her ne kadar yazarı Veli Baba hakkında bilgi bulamamışsa da (!) Velâyetname özgün metninin tıpkıbasımını kitabın sonuna koymuştu. O çok zayıf eski yazı bilgimizle, çevirimyazıdaki bozuk okunuşları ve yanlış olduklarını sandığım sözcükleri harf be harf karşılaştırarak düzeltme durumunda kaldım. Bu da bizim aylarımızı aldı.
Metinleri bugünün Türkçesine çevirirken, yapabildiğimizce özgün biçemini (orijinal üslubunu) bozmamayı deneyerek anlaşılır kılmaya çaba gösterdik. Zaman zaman bazı sözcüklerin ayraç ( ) içinde eski biçimlerini de verdik. Ayrıca çevirilerde kullandığımız köşeli ayraçlar [ ] içindeki rakamlar, özgün Veli Baba elyazması metinlerinin sayfalarını göstermektedir. Bunlar okuyucunun, çevrimiyazı ve özgün metinlerdeki anlatımın, sözcük ve kavramların karşılaştırmasını kolaylaştıracaktır.
Bu çalışmamız, Ulu Sultan’ın öğütlerini tutarak, “sözünü önce düşünüp sonra söyleyen ve mevki sahiplerine yüzsuyu dökmeyen; kalleş ve pirsizlere yoldaş olmamaya, mürşidden gönlünü ayırmamaya, tek başına nimet yememeye ve yumuşak huylu, güvenilir insan ol”maya çalışanların kafasını ve “gönlünü güzeleştir”sin, diliyorum.
İsmail Kaygusuz,
Londra, 1 Eylül 2006
Abdal Musa derki kavgalardan kaç
Sır saklamayı bil, dosta gönlün aç
Ulu Sultan’ımın başındaki taç
Sevgidir barıştır bunu bilelim
Varıp dergâhına niyaz edelim
Yardım etti Osmanoğlu Orhan’a
Nankörlük görünce çekti barkana
Yüzsuyu dökmedi beye sultana
Elmalı’yı yurt edindi bilelim
Gidip dergâhına niyaz edelim
Hünkâr Hacı Bektaş donunda indi
Ali oldu Zülfikar’ı kuşandı
Genceli şehrini kuşatıp aldı
Dağ taş asker izindeydi bilelim
Biz de dergâhına niyaz edelim
Abdallara tekkesini kurdurdu
Temelde bir kazan altın dururdu
Dokunmadı sahiplerin buldurdu
Sultan din dil ayırmazdı bilelim
Sultan dergâhına niyaz edelim
Kallaş pirsizlerle yoldaş olmadı
Ol Teke beyini cezalandırdı
Oysa Umur beyi onurlandırdı
Gazi yapıp börk giydirdi bilelim
Varıp dergâhına niyaz edelim
Rodos yalısına çomağın attı
Sekiz yüz abdalla üç semah tuttu
Orayı da barış adası yaptı
Gönüllere Sultan oldu bilelim
Gönül dergâhına niyaz edelim
Abdal Musa’m tekkesinde eğitti
Gaybi beyden bir Kaygusuz yarattı
Kaygusuz’un ünü cihanı tuttu
Yine ona Şahım dedi bilelim
Şah’ın dergâhına niyaz edelim
Derviş Baba Abdal Musa sultanım
Sultanım sanadır aşk ü niyazım
Abdallar Şahı’na olamaz tanım
Hem Ali hem Veli bunu bilelim
Âli dergâhına niyaz edelim