Kazım Balaban
İmam Musa-i Kazim, İmam Cafer-i Sadık’ın oğludur. Muhtemelen 8 Kasım 745 tarihinde Medine’de doğdu, 1 Eylül 799 tarihinde 55 yaşında Abbasi Halifesi tarafından Bağdat’ta „Sindi bin Şahik“ hapishanesinde (1) zehirletilerek (2) şehit edildi. Annesinin adı Hamide’dir. Kabri Irak / Kazimeyn’de, Kureyş mezarlığındadır. Babasının şehit edilmesinden sonra onun vasiyeti üzerine İmamet makamına ulaştı. Abbasi halifelerinden, Mansur, Hadi, Mehdi ve Harun el Reşit’in zamanlarında yaşadı.
İMAM MUSA-İ KÂZIM’DAN GÜZEL SÖZLER :
· Dedem Hz. Ali buyurdular: „Meclisin başında ancak üç sıfata sahip olan kimse oturabilir: Bir şey sorduklarında cevap veren, halkın söz bulup konuşamadığı zaman konuşan, mecliste oturanların maslahatına uygun olan görüşü ortaya koyan. Bu üç sıfattan birine sahip olmaksızın meclisin başında oturan kimse ahmaktır.“
· Dedem Hz. Ali buyurdular, „İhtiyaçlarınızı karşılamak istediğinizde ehlinden isteyin.“ „Ya Ali, ehli kimlerdir?“ diye sorulduğunda buyurdular: „Allah’ın, Kur’anda beyan ettiği kimselerdir.“ Allah buyuruyor ki: „Hiç şüphesiz temiz akıl sahipleri öğüt alıp düşünmektedir.“(3)
· Dedem İmam Zeynel Abidin buyurdular : „Salih kimselerle oturmak insanı doğruluğa götürür, alimlerin adabına uymak aklı çoğaltır, adil yöneticilere itaat etmek izzetin kemalidir; (ticaretle) malını artırmak ise yiğitliğin kemalidir. İstişare edene doğru yolu göstermek nimetin hakkını eda etmektir.
· Dedem Hz. Ali ashabına buyurdular “Gizlide ve açıkta Allah’tan korkmayı, sevinç ve gazap halinde adaletli olmayı, fakirlik ve zenginlikte ticaret yaparak mal kazanmayı size tavsiye ediyorum. İlişkisini kesenle ilişki kurun. Zulm-edeni affedin. Mahrum kalana bağışta bulunun. Bakışınız ibret, susmanız fikir, sözünüz zikir ve tabiatınız da cömertlik olmalıdır.
· Dedem İmam Zeynel Abidin buyurdular : Yeryüzünün, doğusunda ve batısında, denizinde ve karasında, ovasında ve dağında bulunan güneş ışığının ulaştığı şeylerin hepsinin, Evliyaların yanındaki değeri, öğleden sonra oluşan ve çabuk kaybolup giden gölgeye benzer.“
· Dedem İmam Zeynel Abidin buyurdular „Bu dünyayı ehline bırakacak hür bir kişi yok mudur? Canınızın değeri ancak cennettir; öyleyse onu başka bir şeye satmayın. Kim Allah’ın nimetlerinden sadece dünyaya razı olursa değersiz bir şeye razı olmuştur.“
· Akıllı kimse, isteğine uygun olsa bile yalan söylemez
· Resulullah’ın kılıcının kabzasında şöyle yazılmıştı: Allah katında, insanların en çok haddi aşıp isyan edeni, (kısasta) vurandan başkasını vuran ve katilden başkasını öldüren kimsedir (4)
· Zamandan ve ehlinden öğüt al. Çünkü zaman hem kısadır, hem de uzun. Dünyanın geleceği geçmişine benzer; öyleyse ondan ibret al.
· Bütün insanlar yıldızları görür; ama yıldızların rotası ve dönüş yerlerini bilenden başkası onlara bakıp kendi yolunu bulamaz. Böylece sizler de hikmet öğreniyorsunuz, ama onunla amel edenlerden başkası hidayete erişemez.
· Hz. İsa (Mesih) buyurdular: “ İmanın tadına varmanız ve meyvesinden yararlanmanız için onu halis ve kâmil hale getirin. Şu söylediğim bir gerçektir ki, eğer karanlık bir gecede katran yağı ile yanan bir çıra bulsanız onun kötü kokusu, ışığından yararlanmanızı engellemez. Böylece hikmeti de kimde bulursanız onu alın, o adamın ona rağbetsiz olması size engel olmamalıdır.
· Ahiret şerefine ancak sevdiğiniz şeyleri terketmekle nail olabilirsiniz. Tövbe etmek için yarını beklemeyin. Çünkü yarından önce bir gece ve gündüz vardır; Allah’ın kaza ve kaderi her gece ve gündüz caridir. Şu söylediğim bir gerçektir ki: Borçlu olmayan, borçlu olandan -borcunu iyi bir şekilde ödeyebilse dahi- daha huzurlu ve kaygısızdır. Bunun gibi günah işlemeyen kimse de günah işleyenden, her ne kadar halis tövbe edip Allah’a dönse dahi daha çok huzurludur. Küçük günahlar Şeytan’ın tuzaklarındandır. Şeytan, günahlarınızın toplanması ve ardından sizi kuşatması için onları gözünüzde küçük ve basit gösterir.
· İnsanlar hikmet hususunda iki kısımdır: Biri onu diliyle iyice açıklar ve ameliyle de tasdik eder; diğeri ise diliyle onu iyice ortaya koyarken kötü ameliyle onu zayi eder.
· İncil’de şöyle yazılmıştır: „Birbirlerine acıyanlara ne mutlu; onlar kıyamet günü rahmete uğrayacak olanlardır. Halk arasında arabuluculuk yapanlara ne mutlu; onlar kıyamet günü Allah’a yakın olan kimselerdir. Kalpleri temiz olanlara ne mutlu; onlar kıyamet günü muttaki olan kimselerdir. Dünyada tevazu edenlere ne mutlu; onlar kıyamet günü sultanlık kürsüsüne çıkan kimselerdir.“
· Hayâ imandan kaynaklanır; iman da cennettendir. Çirkin söz ise haksızlıktan kaynaklanır, haksızlık ise cehennemdendir.
· Konuşmacılar üç kısımdır: Kâr eden, salim kalan ve helak olan. Kâr eden, Allah’ı zikir eden kimsedir; salim kalan, susan kimsedir; helak olan da batıla dalan kimsedir. Allah çirkin söz söyleyen, kötü dilli olan, söylediğine ve söylenilenlere itina etmeyen hayâsız kimselere cenneti haram kılmıştır.
· Korku ve ümit içerisinde olmayan, mü’min değildir. Korktuğu ve ümit ettiği şey için çalışmayan da korku ve ümit içerisinde değildir.
· Bedenin aydınlanması göze bağlıdır. Göz aydın olursa bedenin hepsi aydın olur. Ruhun aydınlanması da akla bağlıdır; kul akıllı olursa Rabbini tanır ve Rabbini tanıdığında da dinini öğrenir; Rabbini tanımazsa dini de kalmaz. Bedenin ancak ruh ile ayakta kalması gibi din de ancak halis niyetle kalıcı olur. Halis niyet de ancak akıl ışığıyla sebat bulur.
· Ziraat yumuşak yerde yapılır; kayanın üzerinde değil. Hikmet de mütevazi kalpte yerleşir ve hayatını sürdürür; kibir kalpte değil. Allah, tevazuyu aklın, kibiri de cehaletin nişanı kılmıştır. Allah, tevazu etmeyeni alçaltır, tevazu edeni ise yüceltir.
· Yaşantı ancak iki kişi için hayırlıdır: „Dinleyip anlayana ve konuşan alime.“
· Allah, Hz. Davud’a şöyle vahyetti: „De ki, benimle kendi aralarında dünyaya aldanmış bir alimi vasıta kılmasınlar.
· Dostlarına karşı kibirlenmekten ve onlara ilmin ile övünmekten sakın. Zira böyle yaparsan Allah sana gazap eder. Allah’ın gazabından sonra da artık ne dünyanın sana faydası olur ve ne de ahiretinin. Dünya hayatında, oturduğu ev kendisine ait olmayan ve her an için göç etmeyi bekleyen kimse gibi ol.
· Akıllı adam, sevilmeyecek bir iş yaptığında Allah’tan utanmalı ve Allah ona bazı nimetler tahsis ettiğinde de başkalarını onda ortak kılmalıdır.
· İki iş karşına çıkar da hangisinin daha hayırlı ve daha doğru olduğunu bilmezsen, onlardan hangisinin heva ve hevesine daha yakın olduğuna bak ve ona muhalefet et; çünkü doğru işlerin çoğu, heva ve hevese muhalif olan şeylerdir.
· Allah kime üç şeyi ikram ederse, ona lütfetmiştir: „Heva ve hevesinin hakkından gelecek akıl, cehaletini yenecek ilim, fakirlik korkusuna yetecek zenginlik.
· İnsanlar dört kısımdır: Heva ve hevesine uyan kararsız kişi; ilmi arttıkça kibri artan, ilmi ve okumasını kendisinden aşağıdakilere bir üstünlük ve imtiyaz vesilesi kılan kimse; ibadetleri kendisinden az olanları tahkir eden ve başkaları tarafından saygı görmek isteyen cahil abid; hak yolunu tanıyan, o yolda kıyam etmek isteyen fakat çeşitli nedenlerden dolayı aciz veya mağlub olan, ilmiyle amel etmeye gücü yetmeyen ve bu durumla da daima mahzun ve kederli olan basiret sahibi alim; işte bu, zamanının en faziletli ve üstün kişisidir.
· Çok gam, ihtiyarlık getirir.
· Acelecilik, cehaletin ta kendisidir.
· Emaneti eda etmek ve doğruluk, rızık getirir. Hıyanet ve yalan, fakirlik ve nifak doğrur.
· Zındık, Allahı ve Resulünü inkar eden yani Allah’a ve Resul’üne düşmanlık eden kimselerdir.
· İlk zındık olan şeytandır. Hz. Adem’e karşı kibirlenip şöyle dedi: „Ben ondan daha hayırlıyım, beni ateşten halkettin, onu ise balçıktan (5) yarattın“(6). Şeytan, Rabbinin emrinden çıkıp mülhid oldu. Ve onun soyu bu ilhadı, kıyamete kadar birbirlerinden miras aldılar.“
· Allah’ı tanıyan kimsenin, Allah’ı rızık vermeyi geciktiren bilmemesi, kaza ve kaderinde de O’nu suçlamaması gerekir.
· Mü’min, iman ve bela açısından terazinin iki kefesi gibidir; imanı arttıkça belası da çoğalır.
· Kim Allah’ın künhü hakkında konuşursa helak olur. Kim riyaset talep ederse helak olur. Kim de bencilliğe kapılırsa helak olur.
· Üç şey gözü aydınlatır: Yeşilliğe bakmak, akar suya bakmak ve güzel yüze bakmak.
· Güzel komşuluk, komşuya eziyet etmemek değildir; güzel komşuluk, eziyete tahammül etmektir.
· Kendinle kardeşin arasındaki saygınlığı yok etme; ondan birazını baki bırak. Çünkü saygınlığın yok olması, hayânın yok olmasıdır.
· Zulümün hakka galip olduğu zamanda hiç kimsenin başka birisine, -onda iyilik görmedikçe- iyi zanda bulunması doğru değildir.
· Eşin ve küçük çocuk hariç diğer hiçbir kimsenin ağzından öpmek câiz değildir.
· Zamanınızı dörde ayırmaya çalışın: Bir bölümünü Allah’la münacat etmeye, bir bölümünü geçiminizi sağlamaya, bir bölümünü ayıplarınızı size bildiren kardeşlerinizi ve gönüllerinde size karşı samimiyetleri olan güvenilir insanları ziyaret etmeye ve bir bölümünü de haramlar dışındaki zevklere ki, bu (sonuncu) bölümle, diğer üç bölümü yapmaya kadir olursunuz.
· Yiğitliği lekelemeyecek ve israf da olmayacak miktarda helal şeylerden yararlanmakla dünyadan kendiniz için bir pay ayırın; bunu da dini işleriniz için yardımcı kılın. Çünkü şöyle bir hadis nakledilmiştir: „Kim dünyasını, dini için veya dinini dünyası için terkederse bizden değildir.“
· İnsanlar, önceden yapmadıkları yeni günahlar icat ettikçe Allah da onlara tanımadıkları yeni belaları musallat eder.
· Yönetici adil olduğunda, onun Allah katında mükâfatı olur; senin de şükretmen gerekir. Yönetici zalim olduğunda da onun günahı olur; senin de sabretmen gerekir.
· Ebu Ahmed el-Horasani, İmam Kâzım’a sordu : „Küfür mü daha kadimdir, yoksa şirk mi?“ İmam buyurdular ki : Küfr, şirkten daha kadimdir; ilk kâfir olan, İblis’tir. Nitekim Kur’an şöyle buyuruyor: „(Şeytan) secde etmekten çekindi, tekebbür etti ve kâfirlerden oldu.“ Küfür bir şeydir; ama şirk, birini (yani Allah’ı) isbat ederek diğerini O’na ortak koşmaktır.“
· İmam Kazım, iki kişinin birbirlerine sövdüğünü görünce şöyle buyurdu: „Sövmeyi ilk başlatan daha zalimdir; kendi günahı ve arkadaşının günahı -mazlum olan kendi haddini aşmadıkça- onun üzerinedir.“
· Güçsüze yardım etmen en iyi sadakadır.
· Zulmün zorluğunu, (ancak) zulme uğrayan kimse anlar.
DİPNOTLAR :
1. Usul-u Kafi, c.1, s.476. İrşad-ı Müfid, s.270. Fusul-ul Mühimme, s.214-223. Delail-ül İmame, s.146-148. Tezkiret-ul Havas, s.348-350. Menakıb-ı İbn-i Şehraşub, c.4, s.324. Yakubi Tarihi, c.3, s.150.
2. İrşad-ı Müfid, s.279-283. Delail-ul İmame, s.148 ve 154. Fusul-ul Mühimme, s.222. Menakıb-ı İbn-i Şehraşub, c.4, s.323 ve 327, Yakubi Tarihi, c.3, s.150.
3. İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman bütün gönlünü vererek Rabbine dua eder. Sonra kendisine tarafından bir nimet lütfettiği zaman da önceden O’na dua ettiği hali unutur da, yolundan sapıtmak için Allah’a ortaklar koşmaya başlar. Ey Muhammed! De ki: „Küfrünle biraz zevk et, çünkü sen, o ateşliklerdensin.“ (Zümer : 8)
4. İslamiyetten önce, kısas olarak katilin mensup olduğu kabileden herhangi biri öldürülüyordu. Aşiretler arası kan davası da bu anlayışla oluşmuştu. İslam, “bir kimse diğerinin suçuyla suçlanamaz” ilkesi getirerek bu yanlış âdeti ortadan kaldırmıştır.
5. (Allah) buyurdu: „Sana emrettiğim zaman, seni secde etmekten alıkoyan nedir?“ (İblis): „Ben, dedi, ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.“ (A’râf : 12)
6. Yine o vakti hatırla ki biz, meleklere: „Âdem’e secde edin!“ demiştik. İblis hariç olmak üzere onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi, Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da İblis’i ve soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne kötü bir değişmedir. Ben, onları (İblis ve soyunu) ne göklerin ve yerin yaratılışında, ne de kendilerinin yaratılışında şahit tutmadım ve hiçbir zaman doğru yoldan çıkanları yardımcı edinmiş değilim. (Kehf : 50 / 51)
………
………
İLİM İLİM BİLMEKTİR
İLİM KENDİN BİLMEKTİR.
SEN KENDİNİ BİLMEZSEN,
YA NİCE OKUMAKTIR.
OKUMAKTAN MANA NE,
KİŞİ HAKKI BİLMEKTİR.
ÇÜN OKUDUN BİLEMEDİN,
HA BİR KURU EMEKTİR. (Yunus Emre)