Kazım Balaban
İmam Sadık lakabıyla bilinen İmam Cafer bin Muhammed, İmam Muhammed Bakır’ın oğludur. Annesinin adı Necibe’dir. 23 Mayıs 699 tarihinde Medine’de dünyaya gelmiştir. Abbasi halifesi Mansur’un emriyle 10 Mart 765 veya 22 Ocak 766 tarihinde zehirletilerek şehit edildi. Kabri Medine / Baki mezarlığındadır. (1)
İmam Sadık’ın imameti döneminde Emevi devletinde zulüm, keyfi uygulamalar ve iç hesaplaşmalar iyice kontrol dışına çıktığından ülkenin pek çok yerinde isyanlar baş göstermiş, özellikle Acem ve Türki bölgelerde isyanın boyutu büyüyerek nihayet 750 yılında iktidar değişikliğine sebebiyet vermiştir. İç savaşlar ve kamplaşmalar döneminde İmam Cafer Sadık, Ehli Beyt’in faziletlerini rahat aktarma olanakları bulmuş, irfan okullarında bir kısmı sonradan çok ün yapan binlerce talebe yetiştimiş, bunların bir kısmını da irfan yayıcılar olarak başka bölgelere göndermiş, ilim ve irfanı yerinde alamayan insanalrın bizzat ayağında giderek İslam ve Ehli Beyt faziletlerini aktarmıştır (2). Bu gelenek giderek Seyyitlerin (Dedelerin) taliplerini yerlerinde ziyaret etme ve dini sorumluluklarını onlara kendi mekanlarında sunma olanağı yaratmaya dönüşmüştür.
Emevi Devletinin 750 yılında yıkılıp yerine Abbasi devletinin kurulması sürecinde Ehli Beyt bendeleri üzerinde ki baskı kalktığı için ilim ve erdem yaymak gizlilikten aleniye (serbestlik) dönüşmüş, bundan yararlanan insan sayısında ciddi bir artış sağlanmıştır.
Büyük bir alim de olan İmam Cafer, çeşitli ilmi şahsiyetler eğitti. Bunların başlıcaları şunlardır: Zürare, Muhammed bin Müslim, Mümin-i Tak, Hişam bin Hakem, Eban bin Teğlib, Hişam bin Salim, Hüreyz, Hişam-i Kelbi Nessabe, Cabir bin Hayyan-i Sufi (kimya alimi) hatta Sünni inanca mensup insanların sonradan çok değer verdikleri alimlerinden olan Süfyan-ı Sevri, Hanefi mezhebinin reisi Ebu Hanife, Kadı Sekuni, Gazi Ebu’l Bahteri gibiler onun öğrenciler ve mühendisler yetiştirmiştir.
İmam Cafer-i Sadık, İmametinin son yıllarında Abbasi halifesi Mansur’un ciddi baskılarına maruz kaldı. Mansur’la birlikte Abbasi devleti de tıpkı Emevi devleti gibi varlık sebebini adeta Ehli Beyt düşmanlığı üzerine kurdu. Halkın İmam Sadık’a olağan üstü saygı duyması ve sözünü dinlemesi Halife Mansur’u çileden çıkarıyordu. Onun emriyle Ehli Beyt bendeleri gruplar halinde hapishanelere attırmaya ve yoğun baskı kurmaya, muhalif gördüğü kişileri katletmeye başladı.
Halife Seffah’ın, baskısı ile İmam Medine’de tutuklanıp Dimeşk’e, sonralarıda tekrar tutuklanarak Irak’a götürüldü. Uzun süre göz hapsinde kaldı. Ancak İmam götürüldüğü her yerde İlim ve irfanını yaymaya devam etti. Sonunda Mansur’un emriyle zehirlenip şehit edildi.(3)
Mansur, imamın şahadetinden sonra Medine’de valisine yazdığı mektupta, „Başsağlığı dilemek amacıyla n evine git, vasiyetnamesini oku, vasi olarak tanıttığı kimsenin mecliste başını vur“ emrini verdi. Ancak İmam’ın vasiyetinde İmamet ve diğer kudsi hizmetler için 5 kişinin isminin geçtiği görülünce Medine valisi istenileni yapamadı. Zira İmam Cafer, Halife Mansur’un İmamet makamına olan kin ve nefretini bildiği için önceden bir plan yapmış ve Halife dahil 5 kişiyi (Halife Mansur, Medine valisi, büyük oğlu Abdullah Efteh, küçük oğlu Musa ve Hamide) vasiyetnamesinde İmamete vasi tayin etmişti (4)
İmam Cafer-i Sadık, hem yazdığı (Buyruk) adlı kitabını kaleme alarak, inançların uygulanmasında yeni ve çağa uygun bir açılım yapmış, hem de, tıp, astronomi, kimya, fizik, matematik vb. bilim dallarında ileri düzeyde ihtisaslaşmaya gitmişti.
İmamın ders verdiği binlerce talebenin bir nevi Üniversite eğitimi alarak bir bakıma İslamın Rönesans dönemini başlatması sonucu, bu çağdaşlaşma ile giderek dünya çapında ünlü bilim adamları yetiştiler. Bu süreçte, Yunanca, Farsça, Arapça ve diğer dillerden pek çok bir çok dile tercüme edildi. Elbette bu açılım sadece 8. Yüzyıla ait değildi. Ancak temelleri bu zamanda atılan çağdaşlaşma, etkilerini İslam coğrafyasında 3 Yüzyıl kadar sürdürdü. Bu etkiler sonucu gerek Türkistan’ın bir çok yerinde, Erdebil’de ve gerekse de başka bölgelerde yeni yeni İlim ve irfan okulları açıldı. Bu okullardan mezun olan onbinlerce talebe sorumluluklarını başka alanlara aktardılar. Bu konuda özellikle Horasan’dan batıya yönelen ve kazanımlarını batıya aktaran bir süreç sonucu Hacı Bektaş Veli, Ebül Vefa, Babamansur, Ahi Evran, Abdal Musa ….. ve benzeri ünlü şahsiyetler ortaya çıktı.
İmam Cafer-i Sadık’ın ünlü talebeleri arasında, bugün Sünni inancın Mezheplerinin önderleri olarak kabul edilen İmam Şafii, İmam Hambeli, İmam Hanefi gibi büyük ilim adamları da bulunuyorlardı.
Ehl-i Beyt mektebinden mezun olan Şeyh Müfit diyor ki: “İmam Bâkır’ın vefatından sonra, çocukları arasından İmam Sadık İmamet makamına ulaştı. İmam Sadık, ister Şia, ister Sünnî toplumu nezdinde fazilet ve ilim bakımından en iyi, en tanınmış ve en seçkin olanıydı. İmam Sadık’dan naklen bütün İslâm âlemine yayılan ilim ve irfan, İmam’ın kardeşlerinin hiçbirinden nakledilmemiştir. Çeşitli görüş ve meşreplere sahip olan hadis bilginleri, İmam’dan ilim istifade eden kimselerin isimlerini kaydederken aşağı yukarı dört bin kişinin adını kendi kitaplarında nakletmişlerdir (5)
Yine Ehl-i Beyt mektebinin büyük şahsiyetlerinden Seyyid Muhsin el-Emin, “Hafız bin Ukde ez-Zeydî Rical kitabında, İmam Sadık’dan hadis nakleden dört bin güvenilir kişinin adını ve yazdıkları eserleri nakletmiştir”(6 ).
Yine Necaşî, Rical kitabında Ali bin Veşşa’dan şöyle naklediyor: “Küfe mescidinde 900 din bilgini gördüm ki hepsi de ‘İmam Sadık bize şöyle hadis nakletmiştir’ diye söze başlıyorlardı. İmam Sadık ise şöyle buyuruyordu: ‘Benim hadisim babamın hadisidir; babamın hadisi, büyük dedemin hadisidir; büyük dememin hadisi ise, Ali bin Ebu Talib’in hadisidir; Ali bin Ebu Talib’in hadisi ise, Resulullahın hadisidir, Resulullah’ın hadisi ise Allahın sözüdür.’ ”(7)
İbn-i Şehraşub, Ebu Nuaym’in “el-Hilye” adlı eserinden şunları nakletmiştir: “İmam Sadık’dan Hadis nakledenler arasında Malik bin Enes, Şu’be bin Haccac, Sufyanî Sevrî, İbn-i Cerih, Abdullah bin Ömer, Ruh bin Kasım, Süfyan bin Uyeyne, Süleyman bin Bilâl, İsmail bin Cafer, Hatem bin İsmail, Abdulaziz bin Muhtar, Veheb bin Halid, İbrahim bin Tahan vb. büyükler bulunmaktadır. Müslim de kendi Sahih’inde İmam Sadık’dan Hadis nakletmiş ve İmam’ın hadisiyle delil getirmiştir.’ ” İbn-i Şehraşub “İmam Malik, Şafiî, Hasan bin Salih, Ebu Eyyub Sistanî, Ömer bin Dinar ve Ahmed bin Hanbel, İmam Sadık’dan hadis nakletmişlerdir.” dediklerini vurgulayarak Malik bin Enes’in İmam Sadık hakkındaki: “İlim, amel, takva, fazilet ve ibadette, İmam Sadık’dan daha üstün birisini hiçbir göz görmemiş, hiçbir kulak işitmemiş ve hiçbir düşünce tasavvur dahi etmemiştir.” sözüne yer vermiştir (8)
Tarihçi Yakubî ise, İmam Cafer Sadık’ı şöyle tanıtmıştır: “O, Allah’ın dini konusunda halkın en üstünü ve en bilgilisiydi. O öyle birisiydi ki, ilim ehli ondan bir şey naklettiklerinde; ‘Alim şöyle buyurmuştur’ diyorlardı” (9). O zamanlar da yaşamış çok sayıdaki bilge tarafından bu şekilde İmam Sadık’ı meziyetlerini metheden sayısız aktarım vardır. İmam Sadık, Resulullahın şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “İlim öğrenmek, her Müslüman’a farzdır. Biliniz ki Allah Teala, ilim peşinde olanları sever” (10). İmamın kendisi de bunun fazlası ile bunun gereklerini yerine getirmiştir.
1. Allah Teala’nın kitabı ve Hz. Peygamber’in sünneti her şeyin merciidir. Hangi hadis, Allah’ın kitabıyla çelişirse batıldır, yalandır. (11)
2. Peygamberimiz buyurmuşlardır ki “Her hak için bir hakikat ve her doğruluk için bir nur vardır. Öyleyse Allah’ın kitabına uyanı tutun, çelişeni ise atın. (12)
3. Birisi, Hz. Ali’nin yanına gelerek dedi ki: ‘Ey Müminlerin Emiri, kulluk ederken hiç Rabb’ini gördün mü?’ Ali de cevap verdi: ‘Yazıklar olsun sana! Ben görmediğim Rabb’e kulluk etmem.’ Sonra da şöyle devam ettiler: ‘O baştaki gözle görülmez; ancak O’nu kalpler iman hakikatleriyle görür. (13)
4. Yerde ve gökte olan her şey bu yedi şey dışında olamaz: (Allah’ın) isteği, iradesi, kazası, izni, kitabı ve tayin ettiği süresi. Kim, bunlardan birisini bozacağını zannederse, şüphesiz kâfir olmuştur. (14)
5. Resulullah buyurmuşlardır ki “Kim, kendisiyle başkaları arasındaki işlerde insafa riayet ederse, başkalarının işlerinde de onun hâkimliğine rıza gösterilir. (15)
6. Dünyaya rağbet etmek, gam ve üzüntü doğurur. Dünyaya ilgisizlik ise, kalp ve beden rahatlığına neden olur. (16)
7. Allah’ı yaratıklarından birinin rızasını kazanmak uğruna gazaplandırmayın, O’ndan uzaklaşarak da halkın dostluğunu elde etmeyin. (17)
8. Babalarınıza iyilik edin ki, çocuklarınız da size iyilik etsinler. Başkalarının kadınlarına bakmayınız ki, başkaları da sizin kadınlarınıza bakmasın. (18)
9. Mümin şu 8 özelliğe sahip olmalıdır: Buhranda ağır başlı, belâda sabırlı, varlıkta şükredici, Allah’ın verdiği rızka kani, düşmana (bile) haksızlık etmeyen, dostlara yük olmayan, çabasından bedeni yorgun düşen ve insanlara zararı dokunmayan. (19)
10. En üstün ibadet, Allah’ı tanımak ve O’na tevazu etmektir. (20)
11. Bana en sevimli kardeşim, kusurlarımı bana hatırlatan kimsedir. (21)
12. Peygamberimiz bir grubu savaşa gönderdi. Onlar savaşta zafer kazanıp dönünce şöyle buyurdu: ‘Aferin olsun sizlere ki küçük cihadı gerçekleştirdiniz, ama büyük cihad sizleri beklemektedir.’ Onlar; ‘Ya Resulullah, büyük cihat nedir?’ diye sordular. Buyurdu ki: ’‘Nefisle savaşmaktır.’’ (22)
13. Yalancının yiğitliği, kıskancın rahatlığı, sultanların kardeşliği, mütekebbirin dostluğu ve kötü ahlâklının da efendiliği olmaz.
14. Arif olman için Allah’a güven. Zengin olman için kısmete razı ol. İmanının artması için halkın sana davrandığı gibi, onlara davran. Günahkârla dost olma. Çünkü, kötü işlerinden sana da öğretir. İşlerinde Allah’tan korkan kimselerle istişare et.
15. Kim kudretsiz izzet, arkadaşsız çokluk ve malsız heybet istiyorsa, günah zilletinden itaat izzetine geçmelidir.
16. Babam bana 3 öğütte bulundu ve 3 şeyden sakındırdı. Buyurduğu 3 öğüt şunlardır: „Ey oğlum, kötü arkadaşla arkadaş olan salim kalmaz. Sözüne dikkat etmeyen pişman olur. Kötü yerlere giren suçlanır.
17. Babam beni, nimete haset eden, başa gelen musibete gülen ve söz taşıyan kimseyle arkadaş olmaktan sakındırdı. (23)
18. Zorluk çıkarmak, hayırsız olmak, haset etmek, inatçılık, yalancılık ve zalimlik müminde olmaz. (24)
19. Şeytan bu aldatıcı dünyada tuzaklarını kurmuş ve sadece bizim dostlarımızı avlamak istiyor. Ama ahiret dostlarımızın gözünde hiç bir şeyi onunla değiştirmeye razı olmayacakları kadar büyüktür.
20. Ne mutlu -yanılgıda olanlara verilen- dünya mal ve süsüne imrenmeyen kula. Ne mutlu ahirete talip olup onun için çalışan kimseye. Ne mutlu yalan arzularla kendisini meşgul etmeyen kimseye.
21. Ameline güvenen helak olur. Allah’ın rahmetine güvenerek günahlara cüret eden kurtulmaz.
22. Allah buyuruyor ki: „Şüphe yok ki ben tövbe eden, inanan, salih amellerde bulunup da doğru yola erişen kimseyi bağışlayıcıyım“ (25). Allah dilediğini doğru yola hidayet eder. (26)
23. İslam çıplaktır; elbisesi hayâ, ziyneti ağırbaşlılık, cömertliği salih amel, direği fenalıktan kaçınmadır. Her şeyin bir temeli vardır; İslam’ın temelide biz Ehl-i Beyt’in sevgisidir.
24. Büyük Dedem Hz. Hasan, ihanete uğrayıp insanlar etrafından dağıldığında, işi Muâviye’ye bıraktı; derken aşırı giden ve bu barıştan öfkeli dolayı olanlar İmam’a: (Aleyk-es selam ey mü’minleri zelil eden!) diye selam veriyorlardı. Hz. Hasan da cevaben: „Ben mü’minleri zelil eden değil aziz edenim. Sizin onlara karşı savaşmaya gücünüzün olmadığını görünce, canımızın korunması için böyle yaptım. Nitekim o alim (Hz.Hızır), fakirlerin gemisini sahiplerine kalması ve düşmanların eline düşmemesi için deldi. Ben de kendi canımı ve sizlerin canını korumak için böyle yaptım.“ diyordu.
25. Kim Allah’ın, sevgilerini farz kıldığı kimseleri sevmezse, Allah ve Resulüne karşı gelmiş olur. Allah ve Resülüne karşı geldiği halde ölen kimse de, sapıklık ve dalalet üzere ölmüştür. Ululuk ve kibirden sakının. Zira ululuk, Allaha mahsustur.
26. Sakın, birbirinizin hakkına tecavüz etmeyin; Çünkü salih insanların tavrı böyle değildir. Allah zulüm edenin zulmünü kendisine çevirir ve zulme uğrayana da yardım eder. Allah kime yardım ederse galip olur ve ilahi zafere ulaşır.
27. Sakın, birbirinize haset etmeyin. Çünkü küfrün aslı hasettir. Sakın mazlum bir Müslümanın aleyhine birbirinizle yardımlaşmayın. Çünkü hakkınızda beddua ederse, kabul olur.
28. Sakın nefsiniz, Allah’ın haram kıldığı şeylere meyletmesin. Çünkü kim bu dünyada Allah’ın yasaklarını çiğnerse Allah, onunla cennet ve cennet ehli için olan nimet, lezzet ve sonsuz kerameti arasında engel oluşturur.
29. Bir işi incelemekte aşırı hassasiyet göstermek ayrılığa; eleştiri, düşmanlığa; sabırsızlık, rezilliğe; sırrı ifşa etmek, alçalmaya sebep olur. Cömertlik zekanın cimrilik ise gafletin alametidir.
30. Kim şu üç şeyde gevşek davranırsa mahrum kalır: Cömertten bir şey istemek, alimle arkadaş olmak ve (adil) sultanın ilgisini kazanmak.
31. Üç şey muhabbet doğurur: Din, tevazu ve bahşiş.
32. Üç şeyden uzaklaşan üç şeye ulaşır: Şerden uzaklaşan izzete, kibirden uzaklaşan saygınlığa cimrilikten uzaklaşan da şerefe.
33. Üç şey düşmanlık getirir: Nifak, zulüm ve bencillik.
34. Kimde şu üç hasletten biri olmazsa üstün sayılmaz: İnsana süs olan akıl, onu ihtiyaçsız kılan servet ve ona destek olan kabile.
35. Üç şey insanın ayıplanmasına sebep olur: Haset, laf taşımak ve başıboşluk.
36. Üç kimseyi, ancak üç yerde tanımak mümkün olur: Yumuşak olanı, öfkelendiğinde; yiğidi, savaşta; kardeşi, kendisine muhtaç olunduğunda.
37. Üç sıfat kimde olursa münafıktır: Yalan konuşan, sözünde durmayan ve emanete hıyanet eden.
38. Üç çeşit insandan kork: Hâin, zâlim ve laf taşıyan. Çünkü senin için ihanet eden sana da ihanet eder. Senin için zulüm eden bir gün de sana eder. Sana laf taşıyan senin de aleyhine söz götürür.
39. Bir kimse üç emaneti korumadıkça emin sayılmaz: Mal, sır ve namus. Eğer ikisini koruyup da birini zayi ederse yine de emin sayılmaz.
40. Ahmakla istişare etme, yalancıdan yardım isteme, sultanların dostluğuna güvenme. Çünkü yalancı, uzağı yakın, yakını ise uzak gösterir. Ahmak kendisini senin için zahmete düşürür; fakat senin istediğine ulaşamaz. Sultanlar ise, onlara tam itimat ettiğin sırada seni yalnız bırakırlar ve onlarla tam ilişki kurduğunda ilişkilerini keserler.
41. Dört şey dört şeye doymaz: Yer yağmura, göz bakmağa, kadın erkeğe, alim de ilime.
42. Üç özellik büyüklüğün mayasıdır: Öfkeyi yenmek, kötülük yapanı affetmek, mal ve canla iyilik yapmak.
43. Erdem üç şeyledir: İstenilen manaya yaklaşmak, fazla sözden kaçınmak ve az sözle çok şey anlatmak.
44. Kurtuluş üç şeydedir: Dilini tutman, evinde oturman ve işlediğin günahlara karşı pişmanlık duyman.
45. Cehalet üç şeydedir: Arkadaşları değiştirmek, sebebini açıklamadan dostlarla çekişme ve faydasız şeyleri araştırmak.
46. Üç özellik kimde olursa kendi zararına olur: Hilecilik, ahdi bozmak ve zulüm yapmak. „Kötü hile, ancak sahibini sarıp-kuşatır“(27). „Artık sen onların kurdukları düzenin uğradığı sona bir bak; biz onları ve kavimlerini topluca yerle bir ettik (28). “Kim ahdini bozarsa, artık o ancak kendi nefsi aleyhine ahdini bozmuş olur”(29). Yine şöyle buyuruyor: “Ey insanlar dünya menfaatleri için zulüm yapmanız, ancak kendi zararınızadır”(30).
47. Üç şey insanı yüce makamları talep etmekten alıkor: Az çaba, tedbirsizlik ve dar görüşlülük.
48. İnsanın dostu şunlardır: Uyumlu hanım, iyi evlat ve halis arkadaş.
49. Şu üç şey kime verilmiş olursa en büyük zenginlik olan üç şeye ulaşmış olur: Verilenle yetinmek, halkın elindekine göz dikmemek, gereksiz ve fazla olan her şeyi terketmek.
50. Ancak şu üç özeliğe sahip olan kimse cömert sayılır: Varlıkta ve yoklukta malını cömertçe bağışlamak, müstahak olana vermek, bağışladığı mala karşılık aldığı teşekkürleri bağışladığı maldan daha çok saymak.
51. Üç şeyi yapmadığında insan mazur sayılmaz: Hayrını isteyenle istişare etmek, haset edenle geçinmek ve halka kendini sevdirmek.
52. Şu üç hasleti tam olarak taşımayan kimse akıllı sayılmaz: Sevinç ve gazab halinde kendi aleyhine bile olsa hakka riayet etmek, kendisi için beğendiği şeyi başkaları için de beğenmek ve yanıldığı vakit sabırlı ve yumuşak olmak.
53. Nimet ancak şu üç şeyle devam eder: O nimet karşısında ilahi vazifeyi tanımak, şükrünü edâ etmek ve o nimet için zahmet çekmek.
54. Üç şey, kişinin kerem sahibi olduğunu gösterir: Güzel ahlak, öfkeyi yenmek, haramlara bakmaktan kaçınmak.
55. Üç şeye güvenen aldanır: Olmayacak sözleri tasdik etmek, güvenilmeyen insanlara bel bağlamak ve elde edilmeyecek şeye göz dikmek.
56. En üstün hükümdar şu üç özelliğe sahip olan kimsedir: Şefkat, cömertlik ve adalet.
57. Yöneticilerin halkın geneli karşısında üç vazifesi vardır: İyi iş yapanları o işe ilgilerinin artması için mükâfatlandırmak; kötü iş yapanların tövbe etmeleri ve sapıklıklarından dönmeleri için hatalarını örtmek; lütuf ve insafla halkın tümüyle kaynaşarak onların birliğini korumak.
58. Akıllı kişi kimseye hakaret etmez. İnsanlardan üç grup hakaret edilmemeye daha layıktır: Alimler, hükümdarlar ve kardeşler. Alimlere hakaret eden dinini bozar. Hükümdara hakaret eden dünyasını bozar, kardeşlerine hakaret eden yiğitliğini yitirir.
59. Bütün insanlar şu üç şeye muhtaçtır: Emniyet, adalet ve refah.
60. Üç şey hayatı karartır: Zalim hükümdar, kötü komşu ve ağzı bozuk kadın.
61. Mesken edinmek ancak şu üç özelliği olan yerde güzeldir: Güzel havası, tatlı suyu olan yumuşak ve düz yerde.
62. Şu üç şey pişmanlık getirir: Övünmek, iftihar etmek ve üstünlük hususunda tartışmak.
63. Şu üç şey insanın tabiatında vardır: Haset, ihtiras ve şehvet.
64. Kimde şu üç özellikten biri olursa, diğer iki özellik de onun büyüklük heybet ve cemalinde toplanır: Haramdan kaçınmak, eli açık olmak ve şecaat.
65. Şu özellikler kime verilmiş olursa kâmil olur: Akıl, cemal ve açık konuşmak.
66. Şu üç grubun durumları belli oluncaya kadar sağ olduklarına hükmedilir: Hamilelik süresi bitinceye kadar kadının; ömrü tükeninceye kadar sultanın ve dönünceye kadar kaybolan şahsın.
67. Üç şey mahrumluk getirir: İstemekte ısrar, gıybet etmek ve alay etmek.
68. Üç şey kötü sonuç doğurur: Galip olsa bile fırsat gelmeden önce düşmana saldırması. Zararı olmasa bile hasta olmayan birinin ilaç kullanması. İhtiyacını karşılamaya muvaffak olsa bile yöneticiyle ilişki kurmak.
69. Üç şeyde herkes kendisinin haklı olduğunu söyler: İnandığı dinde, kendisine galip olan heva ve heveste ve işlerindeki tedbirde.
70. İnsanlar üç sınıftır: Sözü geçen saygınlar; birbirleriyle eşit olanlar ve birbirlerine düşmanlık yapanlar.
71. Üç şey dünyayı ayakta tutmaktadır: Ateş, tuz ve su.
72. Yersiz olarak üç şeyi isteyen, üç şeyden mahrum kalmayı hakkeder: Haksızca dünyayı talep eden ahiretten mahrum kalmayı, Haksız yere başkanlık isteyen Allah’a itaatten mahrum kalmayı, Hakkı olmadan mal peşinde olan malın elinde kalmasından mahrum kalmayı hakkeder.
73. İleri görüşlülerin şu üç işi yapmaları uygun değildir: Kurtulacağını bilse bile, tecrübe edinmek için zehir içmek; zarar görmese de kıskanç akrabalarına sırrını açmak, zenginliğe yol açsa bile macera aramak.
74. Hiç bir toplum, dünya ve ahiret işleri için şu üç sınıftan ayrı olmaz. Eğer bunlar olmazsa başıboş kalırlar: Takvalı ve bilgili bir fakih; emrine itaat edilen hayırlı yönetici, güvenilir ve bilinçli bir doktor.
75. Dost üç özellikle denenir, bu özelliklere sahip olursa halis ve temiz bir dost olduğu anlaşılır; aksi takdirde varlık ve bolluk dostudur; darlık ve zorluk dostu değil: Ondan bir mal istemek, bir malı ona emanet vermek ve şiddet ve sıkıntılarda onu ortak kılmak.
76. İnsanlar şu üç şeyden kurtulursa, huzura kavuşurlar: Kötü dil, kötü el ve kötü davranış.
77. Kişi evine ve ailesine karşı şu üç özelliği taşımaya muhtaçtır. Güzel konuşmak, ölçülü bir şekilde harcamak ve namusunu korumaya düşkün olmak.
78. Her zanaatçı, kendi işi ve kazancı için şu üç şeye muhtaçtır: İşinde becerikli olmak, işiyle ilgili olarak emaneti edâ etmek ve müracaat edenlerin ilgisini kazanmak.
79. Cesaret yaratılışa dayanan üç özellikten kaynaklanır; bunlardan her birinin kendine mahsus üstün bir yanı vardır: Fedakarlık, zilletten kaçınmak ve şan ve şerefe talip olmak. Bu özelliklerin üçü de bir yiğitte toplanırsa, hiç bir kimse, onun karşısında duramaz ve atılganlık ve cesarette kendi asrında şöhret kazanır. Eğer bu özelliklerden bazısı ağır basarsa o yönde cesareti, daha çok ve atılganlığı daha güçlü olur.
80. Anne ve babanın, evladın üzerinde üç hakkı vardır: Her halükarda onlara teşekkür etmek, Allah’a karşı günah işlemeye emretmeleri hariç tüm emir ve nehiylerine uymak, gizli ve açıkta hayırlarını istemek.
81. Mü’min kardeşler kendi aralarında üç şeye muhtaçtırlar; buna riayet ederlerse kardeşlikleri devam eder: İnsaflı davranmak, şefkatli olmak ve hasedi terketmek.
82. Akrabalar üç şeyi gözetmedikçe zaafa uğrayıp başlarına gelene düşmanlarının sevinmelerinin ezikliğini hissederler: Dağılmamaları için hasedi terketmeleri, yakınlığı korumak için iyi ilişki kurmaları ve izzetten yararlanmak için yardımlaşmaları.
83. Erkek, hanımına karşı üç şeye riayet etmelidir: A)-Hanımının, muhabbet ve ilgisini kazanmak için onunla uyum sağlamak, B) Ona karşı güzel ahlaklı olmak, C) Onun gözünde güzel görünmek ve refahını sağlamakla kalbini elde etmek.
84. Kadın, kocasına karşı şu üç şeye riayet etmesi gerekir: A)- Kocasının tüm hallerde güvenini sağlayacak şekilde kendisini kötülüklerden koruması; B) Muhtemel hatalarının af edilmesi için sürekli kocasının hakkını gözetmesi; C) Tatlı dil ve çekici tavırlarıyla kocasına olan sevgisini bildirmesi.
85. Başkalarına iyilik yapmak ancak üç şeyle kâmil olur: İyilikte acele etmek, iyiliği çok olsa da az görmek ve iyiliğini başa kakmamak.
86. Sevinç ve neşe üç şeydedir: Vefalı olmak, haklara riayet etmek ve sıkıntılarda yardımlaşmak.
87. Üç şey, fikrin isabetli olmasına delildir: Karşılaştığı kimseyi hoş karşılamak, iyice dinlemek ve güzel cevap vermek.
88. İnsanlar üç kısımdır: Akıllı, ahmak ve fâcir. Akıllı, sorduklarında cevap verir, konuştuğunda doğru konuşur ve dinlediğinde de sözü kavrar. Ahmak, konuştuğunda acele eder; haber verdiğinde şaşırıp gaflete düşer; ve kötü işe zorlandığında da onu yapar. Fâcir de emanet verildiğinde hıyanet eder; ve kendisiyle konuştuğunda seni lekeler.
89. Dostlar üç kısımdır: Birincisi, kendisine sürekli ihtiyaç duyulan yemeğe benzer; işte bu akıllı kimsedir. İkincisi bazı vakitler insanı yakalayan dert gibidir; bu da ahmak kimsedir. Üçüncüsü ise derdi tedavi eden ilaç gibidir; bu da mütefekkir kimsedir.
90. Üç şey insanın aklının ne derecede olduğunu gösterir: Elçi, kendisini gönderenin; hediye, hediye verenin; mektup da yazanın aklının ne derecede olduğunu gösterir.
91. İlim üç kısımdır: Muhkem ve açık olan ayetleri anlamak, farzları bilmek ve erdemlerden haberdar olmak.
92. İnsanlar üç kısımdır: İlim öğrenmekten çekinen cahil, ilmine uyması yüzünden zayıf düşen alim, dünya ve ahireti için çalışan akıllı.
93. Şu üç özelliğe sahip olan gariplik çekmez. Güzel edep, eziyet etmemek ve yanlış işlerden kaçınmak.
94. Günler üçtür: Geçip giden dün, ganimet bilinmesi gereken bugün, arzusundan başka elde bir şeyi olmayan yarın.
95. Kimde şu üç sıfat, yerleşik karakter haline gelmezse imanının ona faydası olmaz: Cahilin cehaletine karşı olgunluk, haramdan geri alacak takva ve insanlarla geçinmesini sağlayacak ahlak.
96. Kimde şu üç haslet olursa imanı kâmil olur: Öfkeli olduğunda haktan sapmamak hoşnut olduğunda batıla yönelmemek ve güçlü olduğunda affetmek.
97. Dünyası olan her insan şu üç şeye muhtaçtır: Gevşekliğe varmayacak rahatlık, kanaatla beraber olan cömertlik ve tembelliği olmayan cesaret.
98. Her ne durumda olursa olsun akıllı insanın üç şeyi unutmaması gerekir. Dünyanın faniliğini; durumların sürekli değiştiğini ve kendisinden kurtulmanın mümkün olmayan âfetleri.
99. Şu üç özellik bir kişide tam olarak bir araya gelmez: İman, akıl ve çaba (31).
100. Dostlar üç kısımdır: Canıyla arkadaşına yardımda bulunan, malıyla yardım eden kardeş; bu ikisi gerçek kardeşlerdir. 3. kardeş ise kendi ihtiyacı için seni soran kimsedir. Böyle birisini güvenilir sayma.
101. İnsanda şu üç özellik olmadıkça, imanı kemale erişmez: Din hususunda bilgi sahibi olmak, geçimini sağlamakta ölçülü davranmak ve musibetlere karşı sabırlı olmak.
Dipnotlar :
1. Bazı kaynaklar, Abbasi devleti kurulduğunda Eba Müslüm’ün Hilafeti kendisine teklif etmesine rağmen İmamın bunu kabul etmemesi sonucu, Halifelerin onu zehirletilmesine gerekçe bulamayacaklarından hareketle, eceli ile Hakka yürüdüğünü belirtirler.
2. İrşad-ı Müfid, s.254. Fusul-ul Mühimme, s.204. Menakıb-ı İbn-i Şehraşub, c.4, s.247.
3. Fusul-ul Mühimme, s.212. Delail-ül İmame, s.111. İsbat-ül Vasiyye, s.142.
4. Usul-u Kafi, c.1, s.310.
5. İrşad, s. 370.
6. Ayan-uş-Şia, c. 1, s. 161, Seyit Muhsin el-Emin.
7. Ayan-uş-Şia, c. 1, s. 161, Seyit Muhsin el-Emin
8. Menakibi Ali Ebi Talip, 4/247. İbn-i Şehri Aşub.
9. Tarihi Yakubi, 2 / 381, Ahmet İbn-i Ebu Yakup.
10. Usul-u Kafi 1 / 30, Kuleyni.
11. Usul-u Kafi, 1 / 35.
12. Usul-u Kafi, 1 / 25.
13. Usul-u Kafi, 1/98.
14. Usul-u Kafi, 1/149.
15. Tuhef’ul Ukul, s. 357.
16. Tuhef’ul Ukul, s. 385
17. Vesail üş-Şia, 6/ 422.
18. Mişkat-ül Envar, s. 161.
19. Tuhef-ul Ukul, 388.
20. Tuhef-ul Ukul, 392.
21. Tuhef-ul Ukul, 394.
22. Vesail eş-Şia, 6 /122.
23. Tuhef’ul Ukul, 404, 405.
24. Tuhef’ul Ukul, 405
25. Bununla beraber, şüphe yok ki ben, tevbe eden, iman edip salih amel işleyen, sonra da hak yolda sebat gösteren kimse için çok bağışlayıcıyım. (Tâhâ : 82)
26. İnsanlar tek bir ümmetti. Ayrılmaları üzerine Allah, rahmetinin müjdecileri ve azabının habercileri olmak üzere peygamberler gönderdi ve beraberlerinde hak ile ilgili kitap indirdi ki, insanların, aralarında ihtilaf ettikleri şeyler hakkında hakem olsun. Bunda da sırf o kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra tuttular, aralarındaki hırs ve kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah kendi izniyle, iman edenleri, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri hakka, ulaştırdı. Allah, dilediğini doğru yola iletir. (Bakara : 213)
27. Doğrusu gökleri ve yeri yok oluvermekten, Allah tutuyor. Andolsun ki eğer yok oluverirlerse, onları O’ndan başka kimse tutamaz. Gerçekten O, çok yumuşak davranır, çok bağışlayıcıdır. (Fatır : 41)
28. İşte haksızlıkları yüzünden çökmüş evleri! Bilen bir kavim için elbette bunda bir ibret vardır. (Neml : 52)
29. Her kim izzet istiyorsa bilsin ki izzet tamamıyla Allah’ındır. O’na hoş kelimeler yükselir, onu da salih amel yükseltir. Kötülükler kuranlara gelince, onlara şiddetli bir azab vardır. Onların tuzakları hep darmadağın olur. (Fatır : 10)
30. Sonra Allah onları oradan kurtarır, kurtulur kurtulmaz yeryüzünde çeşitli taşkınlıklara başlarlar. Ey insanlar taşkınlığınız sırf kendi zararınızadır. Şu değersiz dünya hayatının bir süre tadını çıkarınız, sonra nasıl olsa dönüp bize geleceksiniz. Biz de bütün yaptıklarınızı tek tek size haber vereceğiz.(Yunus : 23)
31. Genel için söylenen bu sözde Resül’ler, Nebi’ler ve Veli’ler bunun dışındadır.